Bugüne kadar yaptığı haberlerle gazeteci olarak, yazdığı kitaplarla yazar olarak, yaptığı gösterilerle sahne insanı olarak adından söz ettiren, Hollanda başta olmak üzere Avrupalı Türklerin yakından tanıdığı Yavuz Nufel ile hayatı, hayata bakışı, şiirleri ve de son kitabı hakkında deyim yerindeyse A’dan Z’ye bir söyleşi yaptık.

Kurulduğu andan itibaren 10 yıl boyunca Sonhaber.eu’da genel yayın yönetmenliği de yapan Yavuz Nufel’in birçok yönünü bizler de bu söyleşiyi yaparken öğrendik.  

Sevgili Yavuz,  Sunay Akın’ın size sorduğu gibi sorayım Nufel ne demek Nufel?
Arapça bir isim, bir sahabenin adı derdi babam. Bir savaşta şehit düşmüş ve daha sonra dua ile dirilmiş. Babam sahabe Nufel’in bu öyküsünü okuyunca adımı Nufel koymuş.

Yani Soyadınız Nufel değil öyle mi? Neden Nufel Yavuz değil de Yavuz Nufel’i tercih ettiniz?
Evet, adım pek bilinen bir ad değil. Adımı ilk kez duyan doğru telaffuz etmek için bir kaç kez soruyor. Hatta “ü” harfi ile Nilüfer, Nüfel, Lüfer diyorlar. Bende babamın bana koyduğu bu istisna, müstesna ad deforme olmasın diye böyle bir çözüm buldum. Adım soyadım, soyadım ise adım oldu.

Hollanda Meclisi’nden dikkat çeken Türkiye kararı: PKK’ya saldırmayı derhal bırakın Hollanda Meclisi’nden dikkat çeken Türkiye kararı: PKK’ya saldırmayı derhal bırakın

Yavuz Nufel kimdir?
Yavuz Nufel; Hallac-ı Mansur, Ömer Hayyam, Hz. Mevlana ve Neyzen Tevfik çizgisinde bir ‘Hiç’.  O yüzden boğazında taşıdığı  tamasında, parmağında taşıdığı yüzükte ‘ HİÇ’ yazar.. 1960 Samsun / Havza’da doğmuşum. Şanslıyım yani. Samsunlu olmaktan değil, o gece 4-5 milyon canlıdan ( spermadan)  tek ben doğmuşum.  İnsanın doğumu ana rahmine düşmesi  müthiş bir olay, hayattaki en büyük şansı…  O çileli, öğrenci kanının dere olup aktığı dönemde öğrenciydim. Bizim kuşak kayıp kuşak. İlk telif ücretimi lise yıllarında dönemin Gırgır dergisinde yayınlanan bir esprimden dolayı Oğuz Aral’dan aldım. O gün bu gündür kalem emekçisiyim. 

Yıllardır Hollanda’da yaşıyorsunuz. Hollanda’ya gelme ve buraya yerleşme kararınızda etken olan neydi?
Hollanda’ya gidip görmüştüm. Daha sonra evlilik yoluyla gittim ( 1985 ). Benim gittiğim yıllar her konuda Türkiye ile Avrupa arasında başta maddi olmak üzere her konuda dağlar kadar fark vardı. İş eğitim, düşünce özgürlüğü, insan hakları vs. Oraya yerleşmemde bunların etkisi elbette oldu.

Sevilen bir şairsiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Sevdiğime bağlıyorum. Sevmek kesin ve garantidir bundan emin olabilirsiniz. Ben insanları sevdiğimden eminim. Sevilmek de sevmenin geri yansımasıdır genelde. Ayrıca şair yönümle sevilmem o insanların duygularına tercüman  olmamdan kaynaklanıyor sanırım. 

Şiirlerinizi yazarken ruh haliniz genelde nasıldır?
Şair yaşadıklarını yaşatan, hissettiklerini hissettirendir, yaşadığı dönemin ve olayların canlı tanığıdır olmak zorundadır diye bir tezim savunumum, ilkem var. İyi bir gözlem şart. Yani rüyaya yatar gibi şiire yatılmaz. Ismarlama şiir hiç yazılmaz. Aşık olmadan aşk yazılır mı? Depremi yaşamadan deprem yazılır mı? Evinde saksı çiçeği yetiştirmeyi bilmeyen, istemeyen, balkonunda bir çiçek bile  bulunmayan bir kimse kalkıp  Babil’in asma bahçelerinden bahsediyorsa, ben bu insanı ne yazarsa yazsın şair diye ciddiye almam.

Şairler genelde yalnızlığı severler diye bir kanı var. Size göre bu kanı doğru mudur?
Evet doğru, aslında oradaki yalnızlık kafasındaki imgelerle flört etmek içindir. Dış etkenlerden kurtulup kelimelerle, imgelerle sevişmek içindir. Derlerki her şair biraz delidir. Doğru. Gerçek şairin iki delilik dönemi vardır: Şizofrenik ve Nevrotik. Şizofrenik döneminde çölde saray yapar imgelerle, herkes yanarken o donar. Şiir bitince Nevrotik döneme geçer ve şizofren haleyken çölde yaptığı sarayın içinde ikamet etmeye başlar. “Şairler yalnızlığı severler.” dedikleri olayın iç yüzü budur bence..

İlham perileriniz size günün hangi saatlerinde daha çok uğrarlar?
Günün muhasebesini yaparken yazarım genelde. O gün yaşadıklarım, tanık olduklarım, izlediklerimi beynimde geçirirken yazarım. İlham perisi diye bir şey olduğuna da inanmıyorum ayrıca…

İstanbul- Gölcük depremini anlatan bir şiiriniz var. Klip de çekmişlerdi. Televizyonlarda da çok gösterildi. Bu şiirle ilgili bize neler söylersiniz?
17 Ağustos 1999 sabahı o çocuğu gördüm,  çığlığını duydum, şahidim. Ben sadece kelimeleri dizdim. Az önce söyledim şair yaşadıklarını yaşatan, hissettiklerini hisettirendir, yaşadığı dönemin ve olayların canlı tanığıdır ve olmak zorundadır.  

Pek çok konuda şiir yazdığınızı biliyorum. Şiirlerinizde en çok işlediğiniz konu hangisidir?
Bilmiyorum ama hiciv şiirleri ağırlıkta sanıyorum.  Olayları  irdeliyor, sorguluyor, başkaldırıyorum, isyan ediyorum şiirlerimde. 

Siz sadece şiir yazmıyorsunuz, çok da iyi yorumluyorsunuz. Üstelik sahnede hoş bir gösteri eşliğinde… Şiir Show sizinki…  İzlemeyenler için sahnedeki bu güzel şiir gösterileriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
1960’dan günümüze kadar olayları her yönü ile ele alıyor anlatıyorum. Şiir okuyan Meddah diyebilirsiniz. Yani aklım erdiğinden beri yaşadıklarımı, tanık olduklarımı. İnsanları hem güldürüyor hem de ağlatıyorum. 1970 -1980 döneminin kardeş kavgalarını, depremi, ölümleri, almancıların 50 yıllık hayatlarını 10 yıllık dilimler halinde anlatıyor ve o dönemlere ait yazdığım şiirleri okuyorum.

Sizce başarının sırrı nerede gizlidir?
Öz güven, bilgi ve sabır… Babam “Düşman öldürmekle bitmez, başarı düşmanı her gün öldürür" derdi.

Yapmayı düşünüp de çeşitli nedenlerden dolayı yapamadığınız farklı projeleriniz var mı?
Yok, gerçekleştiremediğim tek bir hayalim bile yok. Ama projelerim var. Tek kişilik sahne programı üçe ayırmak istiyorum. Çünkü bugüne kadar sahnelediğim gösteri zili başlarda bir saat kadardı şimdi üç saate yaklaştı. Ben bu gösterileri  HİÇ, GÖÇ ve SIR olmak üzere üç farklı  anlatı / dinleti / şeklinde yapmak istiyorum.  Şu ana kadar 150 kez sahnede seyirci karşısına çıktım. 151’cisi Hollanda’ya Türk işçi göçünün 60. yılı dolayısı ile olacak.  Eğer bir gün çok para kazanırsam kazandığım para ile de ölmeden bir okul yaptırmak için uğraşmak en büyük hayalim ve projem…
15 yıldır sorana söylüyorum, söyleşilerde anlatıyorum projemi. Şimdiye kadar biri/ leri  çıkıpta  “Gel, ortak yapalım.”demedi henüz. Elbette okul sıradan okul olmayacak, sınıflarda en fazla 20 öğrenci olacak.  Okul için büyük bir arazi gerekli.  Çünkü her öğrencinin  sahiplendiği, bakmakla yükümlü olacağı bir hayvanı olacak,  özellikle de sokak köpekleri… Yani okul ve sokak  hayvanları barınağı iç içe.  Diğer hayvanlar da olabilir koyun, kuzu, tavşan, kedi vs. Öğrenciler teneffüslerde  cep telefonlarına sarılmak sorumlusu olduğu hayvanın  bakımı ile ilgilenecek, onları sevecek…

Harika bir proje… Umarım gerçek olur. Özellikle her çocuğun bir hayvanı olması fikri harika. Bu projeyi için mi son kitabınızın adı Bugün Beni Mazur Görün Dostlar?
Bence bu sorunun cevabını kitabı alıp okuyanlar karar verecekler. Ben özellikle 10 yıl boyunca omuz omuza çalıştığım Sonhaber.eu'yü unutmadan en kalbi duygularımla çok teşekkür ederim. 

Yavuz Nüfel’in şimdiye kadar yayımlanmış eserleri
“Yatsıda Sönmeyen Mum Işığında”, “Şiirmatik”, “Lalezarda Deli Var”, “40 Yıl 40 İnsan 40 Öykü” ( Avrupa’ya göçün 40. yılında belgsel araştırma), “Zer mi Hiç mi” ve “HİÇ İŞTE”… Ayrıca “Hiç” adında kendi şiirlerinden oluşan bir Şiir HİÇ adlı CD ve en son da bu bir kaç hafta önce Dark Kitap’tan çıkan “Bugün Beni Mazur Görün dostlar”

Sipariş için: Bugün Beni Mazur Görün Dostlar! - Yavuz Nufel | Burası Senin Yerin ! | darkkitap.com

bugün beni mazur görün
©Sonhaber.eu 

Haberlerimizi İnstagram hesabımızdan da takip edebilirsiniz.

WhatsAppta ücretsiz bültenimize abone olun, Hollanda ve diğer Avrupa ülkeleri gündeminden seçtiğimiz haberler her gün telefonunuza gelsin! Abone olmak için tıklayın

Sitemizde yayımlanan haberlerin her türlü hakkı SONHABER.eu’ya aittir. Haberin linki kaynak olarak gösterilmeden alınan haberler için hukuki işlem başlatılacaktır.