"Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır."
Aliya Izzetbegoviç

Bu yazıya özellikle büyük lider Aliya Izzetbegoviç'in sözleri ile başlamak istedim. 
Rusya/Ukrayna savaşının başladığı ilk gün Hollanda görsel ve yazılı basınında yer alan tüm konuşmacılar ve yazarların birçoğu neredeyse ayni ifadeyi kullandı.

Bu ses ise şu yankıyı oluşturdu.
"Avrupa topraklarında böyle bir savaşın başlaması kabul edilemez! Bu vahşetin derhal durdurulması gerek!  Konuyla ilgili Hollanda parlamentosu derhal bir toplantı düzenleyip hiç vakit kaybetmeden Rusya'ya karşı yaptırımlar uygulanmalı" dendi.

Akabinde saldırıların başladığı ilk gün öğlen saatlerinde Hollanda Başbakanı Mark Rutte şu açıklamayı yaptı; "Rusya'ya karşı en yüksek yaptırımı uygulayacağız."

Hükumetin hiç vakit kaybetmeden derhal gereken toplantıları yapması ve yaptırımlar kararı alması bizlere; "demek ki istenildiği vakit savaşlara karşı hızlı kararlar alınabiliyor" cümlesini kurdurttu. 

Rusya’nın Ukrayna'ya savaş açması ile anında tüm oklar Vladimir Putin'e çevrildi ve yaptığının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğu söylemleri sadece Hollanda'yı değil tüm Avrupa’yı da beraberinde inletti. Akabinde ise tüm Avrupalı liderler artarda kınama mesajları ile dünyaya seslendi.

Savaşa karşı bir eylem olarak değerlendirdiğimizde alkışlanacak bir tutum. Lakin bizleri derinden üzen konu ise, Avrupa’nın tüm dünyaya göstermesi gereken bu tavrı sadece işine geldiği yerlerde gösteriyor olması!

Hâlbuki bugün, "masum insanlara karşı savaş açıldı" başlığı bizi hemen yakın geçmişe götürdü. Srebrenitsa, Hocalı, Halep, Doğu Türkistan, Afganistan ve bunun gibi birçok yer… 

Gözlerimizin önünden geçen o film şeridinde ise gözyaşlarımıza neden olan en büyük etken Avrupa’nın tepkisizliği idi.

Özellikle Avrupa’nın kendi toprağı olan Bosna Hersek’te yaşananlara karşı takındığı tutum ve sessizlik, Avrupa tarihine öyle bir kara leke olarak kazındı ki maalesef bugün ki savaşa karşı hızlı bir şekilde alınan aksiyon ve kararlar bile o kara lekenin gölgesinde kaldı. Aynı zamanda, mümkün olan şeylerin zamanında yapılmama konusu ise tekrar insanların Avrupa’ya karşı olan güveninin sarsılmasına neden oldu.

İşte bugün "Avrupa topraklarında savaş var" dediğinizde herkesin aklına o topraklarda yaşanan son savaşlar geliyor ve Avrupa’nın tüm bu katliamlara karşı takındığı tavır yani, BÜYÜK SESSİZLİK. 

Yıllardır her girdiği ülkeye sadece acı ve gözyaşı bırakıp yedikleri her lokmaya kan akıtan, ocaklara ateş düşüren ABD ise bizi hiç şaşırtmadı! Irak, Suriye, Afganistan gibi birçok ülkeyi karıştırdıktan sonra onları sadece kendi yalnızlığına bırakarak kaçtı!

İnsan, özgürlük, demokrasi maskeleriyle girdiği her ülkede savaş, katliam, terör yataklarından başka bir şey bırakmadı!
Peki böyle bir ülke başkanının nasıl oluyor da söylediklerine hâlâ güveniyorsunuz?

Ukrayna'yı Rusya'nın önüne bir yem gibi attığını nasıl görmezden gelebiliyorsunuz?

Daha savaşın ilk günü ABD asker göndermeyecek sadece arkasına yaslanıp izleyecek mesajını açık ve net bir şekilde vermedi mi bu adam! Tüm dünya buna şaşırmış olabilir belki, fakat biz Türk milleti yaşadığımız tecrübelerimiz ile hiç şaşırmadık. 

Bugün Avrupa bizlere iki duyguyu da birlikte yaşattı. Bunlardan biri savaşa karşı dik duruşu, vermiş olduğu hızlı tepki (olumlu) diğeri de önceki dönemlerde yaşanan savaş ve katliamlara karşı Fransız kalışı.
Eğer bu dik duruşunu yakın tarihten bu yana insanlık suçu işleyen tüm barış karşıtlarına karşı göstermiş olsa idi kendilerini ayakta alkışlamakla kalmaz, "işte Avrupa bu! İnsan ve insan haklarının söz konusu olduğu her durumda aynı çıkışı gösteriyor. Bugün yine doğru olanı, yani kendine yakışanı yaptı sevinç çığlıkları atardık".

İlginç bir hayat hikayesi olan Putin'e gelince; Bir savaş esnasında hanımını, katledilen insan yığınının arasında ona aldığı ayakkabılardan tanır ve bu benim karım! der Rus asker. Eşimi ben defnetmek istiyorum diyerek öldü sandığı karısını ölülerin arasından çekip alır ve son anda nefes aldığını fark eder. Tam 6 ay boyunca agir bir şekilde hastanede tedavi görür. Sonrasında sağlığına kavuştuğu dönem içerisinde Vladimir Putin'e hamile kalır ve Putin dünyaya gelir. 

Bunu neden mi anlatma gereği duydum?

Bugün binlerce mağdur olan kadın ve çocukları en iyi anlaması gereken kişi aslında Putin olması gerekirdi diye düşünüyorum. Lâkin güç zehirlenmesi öylesine tehlikeli bir davranış biçimine dönüşüyor ki, sırf ben güçlüyüm cümlesini kurabilmek ve kendisini dünyaya karşı ispatlamak için size her yeri yaktırıyor/yıktırıyor. Bununla da kalmıyor kadın çocuk demeden ölüme sürükletiyor.
Masum insanlara karşı savaş açmak bir insanı daha güçlü veya daha zeki yapmaz.
Bilakis zavallı yapar. 
Güçlü olmak savaş kurallarına göre savaşarak o savaşı kazanabilmektir. Zeka ise problemleri acı ve gözyaşı katarak değil diplomatik yollarla akıl ile çözebilme becerisidir.
Vladimir Putin bu iki meselede de sınıfta kaldığını tüm dünyada gözler önüne serdi.

Ben buradan tüm dünya liderlerine bir türlü anlamak istemedikleri bir mesaj vermek istiyorum!

"Adalet öylesine hassas öylesine güzel bir ayrıntıdır ki, onu tecelli ettirdiniz her vakit sadece o ani değil, geleceğinizi de garanti etmiş olursunuz. Aksi halde oluşan karmalar mutlaka bir şekilde hep karşınıza çıkar. İşte o vakit, hiç yaptırım yapılmadan durdurabilecek savaşlara mani olmadığınız takdirde, yaptırım uygulamanız halinde dahi durdurulamayacak savaşlarla karşılaşırsınız!"

Unutulmaması gereken tek gerçek, bu evrenin bir işleyiş biçiminin olduğu ve bu mucizevi sistemin tek bir saniye dahi sekteye uğramadan sahibinin emrettiği şekilde işliyor olması.
Burada ki en önemli ayrıntı, dünyanın sahibini kendileri sanıp kafasına göre hareket eden bir avuç insanın boş çaba içerisinde olmasıdır.

Hakikat ise mülkün gerçek sahibi Allah'ın olduğu gerçeğidir. Kendisinden habersiz bir yaprağın dahi kıpırdama yetkisi olmadığını bize açık ve net bir şekilde şu ayeti kerime ile ifade etmiştir.

"Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır." En-am 59. ayet

Belkide tek yapmamız gereken bizlere gönderilen bu mesajı doğru okumak, idrak etmek, kim olduğumuzu hatırlamak ve gerçek adaleti hiç geciktirmeden yaşadığımız bu gezegende hakkı ile tecelli ettirmektir. İşte o zaman tüm yaratılan varlıkların en üstünü "insan" olabilme üstünlüğüne erişmiş oluruz.

Dünyanın neresinde olursa olsun savaşların son bulmasını, insanların hak ettiği refah ve huzurlu ortamlarda yaşamlarını sürdürmelerini, özellikle çocuklarımızın barış ortamlarında aileleriyle birlikte mutlu bir şekilde büyümelerini temenni ediyor, yazıma yine büyük lider Aliya Izzetbegovic'in güzel bir sözü ile son vermek istiyorum. 

"Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için, gökyüzünün öğrencisi olmak lazım"

Sevgiyle kalınız,

Saadet Koral