Papa XIV. Leo’nun Türkiye ziyareti, yalnızca diplomatik bir adım değil, Hristiyanlık tarihi açısından büyük bir sembolik anlam taşıyor. Üstelik bu, Papa’nın ilk yurtdışı ziyareti olması açısından da özel.

Papa’nın Türkiye’yi seçmesi tesadüf değil. Papa’nın tercihinde hem Türkiye’nin mezhepler arası tarihi önemi hem de çok dinli toplumsal yapısı belirleyici oldu.

Papa’nın bu tercihini belirleyici kılan unsur, Türkiye’nin yalnızca bugünkü demografik yapısı değil, binlerce yıllık çok dinli ve çok kültürlü mirasıdır. Hristiyanlığın ilk cemaatlerinden konsillere, Yedi Kilise’den Pavlus’un yolculuklarına kadar inanç tarihinin en kritik durakları bu topraklarda şekillenmiştir. Osmanlı ve Bizans dönemlerinden miras kalan Rum, Ermeni, Süryani ve Musevi cemaatleri bugün hâlâ varlıklarını sürdürmekte. İstanbul’daki Ortodoks Patrikhanesi ise dünya Hristiyanlığının en önemli merkezlerinden biri olmaya devam etmektedir. Bu nedenle Türkiye, Papa için yalnızca Müslüman çoğunluklu bir ülke değil, üç büyük dinin izlerini taşıyan, Doğu ile Batı’nın kesiştiği ve Hristiyanlık tarihinin en derin köklerine ev sahipliği yapan bir coğrafyadır.

İznik, Papa için özel bir şehir. Çünkü 1700 yıl önce, Hristiyanlığın temel taşlarından biri olan Nikaeî İman İlanı burada kabul edildi. Bu metin, Hristiyan inancının temel öğretilerini ve İsa Mesih’in Tanrısal doğasını netleştiren ilk evrensel bildirgedir. Kısaca, Hristiyanların hangi inançları ortak payda olarak kabul edeceklerini belirleyen ve farklı mezhepler arasındaki birliği sağlamayı amaçlayan bir inanç beyanıdır.

İznik, Hristiyanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır. 325 yılında yapılan Birinci İznik Konsili, Hristiyan inancının ilk büyük evrensel toplantısıydı. Amaç, İsa Mesih’in Tanrısal doğası üzerine çıkan tartışmaları çözmekti. O dönemde bazı rahipler, İsa’nın Tanrı olmadığını savunuyor, toplulukları ikiye bölüyordu. Roma İmparatoru Constantinus, piskoposları İznik’te topladı ve “homoousios” kelimesiyle İsa’nın Tanrı ile aynı özde olduğunu resmen ilan etti. Bugün Katolik, Ortodoks ve birçok Protestan kilisesi bu metni Nikaeî İman İlanı olarak kabul ediyor.

Papa XIV. Leo’nun ziyareti, 1700. yıl dönümü nedeniyle ayrıca anlamlı. Papa, dünyadaki şiddet ve çatışmalara dikkat çekti, din kisvesiyle yapılan şiddeti reddetti. Mezhep ayrılıklarına “bölünmüşlük skandalı” diyerek tepki gösterdi. Nikaeî İman İlanı’nın doğduğu yere dönerek farklı mezheplerin ortak köklerini hatırlattı. Türkiye’nin çok kültürlü ve çok dinli yapısını övdü; farklı inançların barış içinde bir arada yaşamasının mümkün olduğunu vurguladı.

Bu ziyaret bazı kesimlerde rahatsızlık yarattı. Daha önce bazı dini toplulukların kendi projeleriyle mezhepler arası diyaloğa önem verdikleri dönemler akla geldi ve devletin taviz verdiği algısı oluştu. Oysa gerçek durum bağlam farkından kaynaklanıyor. Bağımsız dini projeler, devletin kontrolü dışında bir güç merkezi yaratabilir; toplumsal ve ideolojik etki oluşturabilir, yabancı bağlantılara açık hâle gelebilir. Geçmişte böyle bir yapı ciddi riskler doğurmuştu. Devlet hâlâ bağımsız diyaloğa mesafeli, bu temkin devletin güvenliği ve toplumsal istikrarı için stratejik bir önlem.

Ama Papa ziyareti gibi devlet kontrollü, diplomatik ve sembolik adımlarda devlet destekleyici. Burada risk yok, aksine uluslararası imaj ve birlik mesajı güçleniyor. Özetle devlet, bağımsız sivil diyaloğa mesafeli, kendi denetimindeki diyaloğa ise destek veriyor.

1700 yıl önce yazılan Nikaeî İman İlanı, bugün hâlâ Hristiyanlık için bir mihenk taşı. Papa’nın İznik’e gitmesi, bu mirası onurlandırıyor, geçmişle bugünü birleştiren güçlü bir sembol olarak kayda geçiyor ve Türkiye’nin diplomasi ve uluslararası barış alanındaki mesajını pekiştiriyor. Bu yüzden İznik, Hristiyanlar için sadece bir şehir değil; inancın kökü, birliğin sembolü ve mezhepler arası ortak mirasın doğduğu yerdir.

Saadet KORAL

Fotoğraf: Vatican News