Bu teori yaşadığım/ tanık olduğum dört olay arasında kurduğum bağlantı sonucu  ortaya çıkmıştır.
Olay 1:
Çok sık gittiğim güzel yurdumda yaşlı  amcaların cami önü sohbetlerinin olmazsa olmazı aileleri, çocukları, torunları, gençlikleri, eski zamanlar, komşuluk ilişkileri, dünler ve bugünlerdir.…
Birisi emekli aylığı kuyruğunda çektiklerini, diğeri otobüste gençlerin kendisine değil yer vermek maruz kaldığı terbiyesizliği, öteki torunlarının yaptıkları saygısızlığı; bir başkası şahit olduğu bir ahlaksızlığı anlatır.

Politikanın, siyasetin, ekonominin, insan ilişkilerinin ne hale geldiğini en iyi onların sohbetlerinden öğrenirim.
Hepsi de yakın tarihimizin  birer canlı tanığı, deyim yerindeyse (yerindedir yerinde)  birer ansiklopedidir.… Fırsat buldukça ziyaret ettiğim huzur evlerini içi ansiklopedilerle (yaşlılar) dolu birer kütüphaneye benzetirim.

İkinci nüshaları ve  ikinci baskıları  mümkün olmayan canlı kitaplar, ansiklopediler.… Onları  okumak (dinlemek) ayrı bir huzur, mutluluk benim için.…   
Ve o güzel insanların korkuları, endişeleri, kaygıları genelde  hep aynıdır…
 
Olay 2:
Bir toplu taşıma aracında istemeyerek de olsa iki bayanın sohbetine tanık oluyorum. Cam kenarında oturan kadın alışverişten geldiğini, ilkokula giden çocuğunun beslenme çantasına koymak için yiyecek-içecek  almak için çıktığını söylüyor.

Öteki kadın, “ Valla eskiden böyle bir şey yoktu. Bizim zamanımızda okulda süt verirlerdi. Biz evden şeker ve boş bardak götürürdük o kadar...” dedi.…
Bir an ta gerilere gittim.… Evet ya,  bizim zamanımızda da veriliyordu,… ama bana içmek nasip olmamıştı!... İlk okulu ninemin yanında köyde okumuştum.… Annem kardeşlerim,  Havza’da,  ağabeyim ve babam taşı toprağı altın, dedikleri İstanbul’daydı.…Üçe bölünmüş, sekiz kişilik bir aileydik… İlkokulu bitirmemle birlikte, İstanbul’da toplandık…(Kusura bakma Küçük Emrah biz de eskiden fakirdik,… ama hep şükrettik ve ediyoruz.) 
İçimde ta o zamanlardan kalma hep bir ayrımcılığa uğramanın gizli bir isyanı vardı ve bu isyan  aşağıdaki teorinin oluşmasına kadar  devam etti.… Kasabadaki çocuklara da okulda süt verildiğini duyuyor, biz köyde okuyanların üvey evlat muamelesine tabi tutulduğumuzu düşünüyordum…     
 
Olay 3:
Aile doktoru ile anlaşamayan bir hanım vatandaşımıza  tercümanlık yaptım.  Aile doktoru, paralı olan ilaçların otuz yıl boyunca hiçbir yan etkisine rastlanmadığını, üretici firmanın o yüzden fahiş denecek kadar ürüne zam yaptığınıı ve bu fiyatın bir kısmını sigorta  karşılandığını , diğer kısmını da kullanıcıların karşılaması gerektiğini söylüyordu.
Alternatif olarak sigortanın ücretinin tamamını karşıladığı başka bir hapın olduğunu söylemeyi ihmal etmedi 
 “ Tamam işte, söyle ondan, parsız olandan versin” dedi vatandaşımız
Ve ücretsiz olandan aldı.
Söz konusu ilaç/hap doğum kontrol hapıydı
İnanılmaz bir rahatsızlık hissettim..
Bir şey bahane edip kendim için randevu alıp muayenemden sonra doğum kontrol hapları ile ilgili sorduğum soruları doktor tüm samimiyeti cevapladı.
Ücretli olan hapların  30 yıldır kullanıldığını ve yan etkilerinin yok denecek kadar az olduğunu anlattı. 

Ücretsiz olan hapların ise pek bir kaç yıldır piyasada olduğunu, fareler başta olmak üzere laboratuar  ortamında iyi sonuçlar verdiğini vs söyledi “ Fakat bu tür uzun süre kullanılan hapların/ilaçların yan etkilerinin hemen değil uzun süre sonra ( 20/30 yıl) görülmesi mümkün” dedi.

Olay 4:
Aynı günün akşamı evde  PTT modundayım. ( Pijama- Terlik- Televizyon)
Bir kanalda ünlü gazeteci Savaş Ay’ın programına kilitlendim. Programda gencecik bir doktoru yakalandığı amansız hastalıktan kurtarmak için  uygun ilik bulma çabaları tüm hızı ile devam ediyordu
Türkiye’de olup ben de kan örneği veremediğim için çok üzüldüm!
Çoğunuzun hatırlayacağı o programlar ve uygun ilik bulma kampanyası sağlık bakanlığı tarafından durduruldu.  Kısaca  ilk başta 160 bin kişiden alınan kan örneklerinin 120.000'inin kaybolması  gündeme geldi ve soruşturma başlatıldı.. İddialar , kaybolan örneklerin Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildiği yolundaydı!
 
Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş tarafndan önce  soruşturma başlatıldı sonra  toplanan örneklerin Türk sağlık mercilerine iade edilmesi  istendiyse de   sonuç alınamamıştı!

İşte komplo teorim: Süt tozu içildiği/ içirildiği yıllarda dönemin Cumhurbaşkanı velinimetimize (!)  minnet ve şükran duygularını “ Donumuza kadar veriyorlar” şeklinde dile getirmemiş miydi!.
Sözün, özü şu: Bir dönem içirilen süt tozundan sütün yan etkileri 30/40 yıl sonra görülecekti. Milyonlarca denek vardı ama neticeyi  bilimsel olarak öğrenmek için o deneklerden kan örneği alıp tahlil etmek gerekiyordu. Başarılı da olundu gibi
Bu teoriye göre: Başta yaşılarımızın hayıflandığı konuların temelinde olmak üzere
işte Süt Tozunun yan etkileri:

Çalmayı meslek; yalanı ilke edinmek,…doymak bilmemek, kendinden başkasını düşünmemek, ar, iffet, namus kavramlarını dilden düşürmemek;  her türlü ahlaksızlığı kendileri  için mubah görmek;“ Aman sende canım kimler neler yapmıyor, neler götürmüyor”  düşüncesi  ile yapmadığı  pislik/ çirkeflik bırakmamak.... Vatan, millet, bayrak kavramlarını diline pelesenk etmek;  askere gitmemek , vergi vermemek için şeytanın aklına dahi gelmeyecek fikir üretmek, dümen çevirmek…
Kendinden  fazla/hızlı  havlayanlar önünde el ovuşturmak, düğme iliklemek; kendinden zayıfa yaşam hakkı tanımamak,…çalışmadan zengin olmak; takdir etmemek, yiğidi hem öldürüp hem de hakkını yemek….

Şimdi, düşününce iyi ki de o tozlu sütlerden içmemişim diyorum…
Bu bir komplo teorisidir beynimi on yıldır kemiren…  Buyurun bu teori  biraz da  sizin beyninizi kemirsin... Beynin bu düşüncelerle kemirilmesi, dedi-kodu yapmaktan, magazin programları izlemekten; okumadan yazmaktan iyidir ve sağlık açısından tehlikesi yoktur.…
 
Küpelik: Allah hepimizi, vatanımızı milletimizi yan etkileri en bariz şekilde görülen " Süt Tozu çocuklarından korusun"... 
 
Not1: Bu teorinin gerçeklerle alakası olmasa bile bana faydası, galiz sinkaflar yerine sinirlendiğim kişilere "Konuşma Süt Tozu çocuğu" diyorum... Onlar mutlu olurken ben de rahatlıyorum... 
Not 2: Bu yazı 6 yıl önce kaleme alınmış ve çeşitli yayın organlarında yayınlanmıştır.

Yavuz Nufel