Doğrunun doğru olduğunu ispat etmek anlatmak için bile önce doğruyu doğru anlıyor muyuz?

Zaman zaman insan düşünüyor, “ İstenen bu mu?”
Yazacağım konuya başlamadan önce bir örnek vermek gerek. 
Bir restoran açıyorsunuz, gelen 50 müşteriden 45’i tek yemek olan patlıcanı, servisi, garsonların tavrını, aşçının kattığı baharatları beğenmiyor ve “ Keşke gelmeseydim, bu nasıl restoran, bu nasıl patlıcan” diye ver yansın ediyor.
Restoran sahibi çıkıyor diyor ki, “ Yahu siz ne anlarsınız yemekten , aynı yemeği ben de yedim ve çok beğendim”
Böyle bir mantık olabilir mi?
40 yıllık kalem işçiliğimde ( Gazetecilik ) böyle bir mantıkla karşı karşıya kaldım.
Müşteri her zaman haklıdır, diye bir söz vardır bilirsiniz.
Biz de haberlerimize müşteri yani okur gözü ile bakarız.

Eğer siz de bir muhabir, bir gazeteci olarak 45 kişinin memnun olmadığı ortamdaysanız ve 45 kişinin dediklerini duymazdan gelip restoran sahibinin dediklerini yazarsanız, demediklerini bırakmazlar, inandırıcılığınız kalmaz.

Buraya kadar hem fikir miyiz?
Sanıyorum, evet…
Gelelim konumuza, malumunuz geçtiğimiz günlerde CPD ve HOTİAD Amerika’dan Hakan Yavuz adlı bir profesör getirdi ve ‘Fetullah Gülen Cemaatinin içi yüzünün anlatacağı’ söylenen bir konferans verdi.
50 kişi kadar davetli katıldı.
Gördüğümüz kadarı ile 45’i memnun olmadı hatta 5’i de “ Böyle bir şey olamaz” diye sayın Profesörü daha ilk cümlesinde “ Sen nasıl FETÖ Liderine Hoca Efendi” dersin diye kazan kaldırdı.

Son Haber olarak, HOTİAD Baltayı Taşa(mı) vurdu başlıklı bir haber yazdık.
Akabinde HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu bir cevap yolladı, onu da noktasına virgülüne dokunmadan yayınladık?
HOTİAD’da benim için ‘Yavuz Nufel Baltayı Taşla(mı ) vurdu’ başlığını kullanmış…

Yukarıda örnekte verdiğim gibi siz bu konferansı bir restoran olarak düşünün sahibi CPD ve HOTİAD, davetliler de müşteri.
Bilemem anlatabildim mi?
Şimdi diyorlar ki, “ Senin HOTİAD’a karşı bir ön yargın mı var?” 
Asla bir ön yargı söz konusu değildir.
Ben HOTİAD ilk kurulduğunda da bu tür yapılanmaların ömrü uzun olmadığına vurgu yapmak için DEMET TV’de HOTİAD’ın adından yola çıkarak, “ İnşallah HOT deyince dağılmazlar” şeklinde yorum yapmıştım.
Hatta HOTİAD’ın ilk “Kültür sanat ödülü”nü alan birisiyim.

Bir haber bir cevap olmak üzere iki konferans haberinden sonra yine de hata mı yaptık diye katılımcılara sordum, soruşturdum, değerlendirme istedim.
Konferans esnasında tepki gösterenler daha da şiddetli tepki verdiler. Yanlış zamanda yanlış insan olduğunu belirttiler.

TOVER Başkanı Durmuş Doğan, Hollanda Müsiad Başkanı Ali Bekdur, HOTİAD üyesi ve Hollanda Müsiad Başkan Yardımcısı Gülali Alkılıç, Konferansı “ Büyük talihsizlik “ olarak nitelediler.
Hatta Gülali Alkılıç, “ Ben O konferans için Türkiye biletimi iptal ettim, keşke etmeseydim” diyerek hoşnutsuzluğunu dile getirdi.

Orada en sert tepkiyi gösteren Mehmet Yamaç, “ İstediğini yaz altına imzamı atarım. Bize o Pensilvanya’daki adamı aklamak için bir konuşma yaptı. HOTİAD, o şahsın böyle konuşacağını bilselerdi getirmezlerdi sanıyorum” dedi.

Porf. Hakan Yavuz’un , “ Tüm pislikler ilahiyatçılardan çıkıyor” sözleri üzerine Rotterdam İslam Üniversitesinde Özcan Hıdır, Hollanda Diyanet Vakfı’ından Cevdet Keskin’in nasıl tepki gösterdiklerini görmezden mi gelecektim.

Profesörün “ Bir akademisyen olarak ben FETÖ diyemem “ sözleri üzerine iş adamı Metin Yılmaz’ın, gösterdiği tepkiye kulaklarımızı mı tıkayacaktık.
Orada soru sordukları halde sorularının cevabını alamayanlar da cabası.
Her ne ise biz de bu olaya ve konferansa Bekdur ve Alkılıç’ın tabiri ile “ Talihsizlik” diyelim.
Gazetecilerin şahı da padişahı da okurlardır, halktır.
Onun için gazeteciler soytarılığını şahına padişahına yapmak zorundadır.

Soytarılık dedim de aklıma geldi.
Ülkenin birin de padişah hiç patlıcan sevmez; sevenin, yiyenin dünyayı burnundan getirirmiş.
Ne zaman patlıcan konusu açılsa soytarısı patlıcanın ne kadar kötü bir şey olduğunu söyler cezaların artırılmasını söylermiş.
Günün birinde padişah bilmeden yediği patlıcanı çok sevmiş, “ Bu nedir “ diye sormuş, “patlıcan” demişler.
Padişah patlıcana övgüler düzmüş, hayatımda ben böyle bir şey yemedim, günde üç öğün olsa yerim” demeye başlamış…
Bunun üzerine soytarı, “ Ulu Hünkarım, ferman çıkartalım, patlıcan yemeyenin boynu vurulsun” demiş.
Soytarının bu sözlerini duyan vezir, “ Ulan soytarı sen daha düne kadar, patlıcan yiyenin boynu vurulsun, demiyor muydun” deyince soytarı:
“Ben patlıcan’ın değil, padişahın soytarısıyım”, diye cevap vermiş… 
Hakan Yavuz’u bir patlıcan, halkı padişah bizi de soytarı olarak düşünün.
Kim bilir belki bir gün başta 45 kişi olmak üzere halk patlıcanı sever, fakat bu haliyle halk ( padişah ) sevilmedi.

Yavuz Nufel