Yaklaşık bir aydır İstanbul’dayım.
İstanbul denince aklıma ilk gelen tarih, kültür, sanat, edebiyat, müze, sinema gibi bir ülkenin dünya devletleri arasında saygın yer almasında ki değerleridir..

Rize Lisesi’ni bitirdiğim 1973 yılında Üniversite sınavları için geldiğim benim ilk yurt içi gezim olmuştu..Harem otobüs terminaline ayak bastığımda beni büyüleyen bir şehir karşımdaydı..

Türkçe dilimizin en güzel konuşulduğu, sokaklarında zarif hanımefendilerin ve kibar beyefendilerin olduğu şehir.. İnsanlar birbirlerine hitap ederken nazik, yapılan hatalarda anlayışın ön planda olduğu, sokaklarda insanların birbirini selamladığı, otobüsler de gençlerin yaşlılara mutlak suretle yer verdiği, yaşlı beylerin ve hanımefendilerin bizlere hitaplarında “ yavrum, evladım, çocuğum” demelerinde ki nezaketleri…
Çok şık kiyafetleri içinde bakımlı ve zarif hanımefendilerin ve kibar beyefendilerin birbirlerine hitap ederken kullandıkları kelimeler mutlaka özenle seçilerek kullanmaları, onlara olan sevgim ve saygım yaşadığım İstanbul’da benim ilklerim olmuştu..
Camilerinde EZAN okunduğunda sizi Camilere davet eden o mühteşem estetik, makam ve ses güzelliğinde ki EZANLAR…

Gelelim bugünlere;
Asık suratlı insanlar, hınça hınç dolu otobüsler, metrolar, metrobüsler ve vapurlar, motorlar..
Birbirine günaydın demeyi bile esirgeyen insanlar..
Selam verdiğinızde; “ rüşvet değildir diye almayan insanlar”
Sokak ortalarında park edilen otomobiller, kırmızı ışıklarda bekleyenlere enayi gözü ile bakan insanlar..
Sürekli koşan insanlar..
Yürümek de zorlandığınız sokaklar, dükkanlar tarafından gasp edilen kaldırımlar..
Yalnız Cuma günlerinde Cuma namazı kılmak için sokaklarda serilen kilimler, hasırlar..
Camilerinde estetik, makam ve ses güzelliğinden yoksun EZAN sesleri…
Güvenemediğiniz ESNAF’lar..
Malını satmak için binbir türlü yalana tevesül eden, sizi kandıramıyacağını anladığında fiyatının yarıya indiren ESNAF’lar..
Ne oldu bizlere, ne oldu sevgili İstanbul’uma ve orda yaşayan insanlarımıza?
Bir dünya şehri olmaya aday dediğimiz İstanbul’un sokaklarında çok az çiçekçi dükkanlarına rastlıyorsunuz, lakin çiçek satan roman kadınların varlığı da olmasa…
Biraz yeşil alan olan sahillerde ve iç kısımlarda ki parklarda özellikle hafta sonları yüksel mangal dumanları, çığnenen çimler ve lütfen koparmayınız yazıları…
Kibar ve nazik davarnış da bulunduğunuz da sizi garipseyen insanlar..
Ey ! İstanbul’um sen böyle mi olmalıydın..!
Özlüyorum eski İstanbul’u gözlerim kapalı…..

Kamil KOPUZ
İstanbul, 24 Nisan 2016