Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB ) tarafından 19-20 Mart 2016 tarihlerinde Almanya’nın Frankfurt şehrinde düzenlenen Batı Avrupa Yerel Medya Çalıştayını değerlendirmemi istedi katılan ve katılamayan arkadaşlar.

Daha önce de üç kez çeşitli vesilelerle dönemim Başbakan yardımcısı Devlet Bakanı Bülent Arınç ile Avrupa Türk Medyası buluşmaları gerçekleştirilmişti.
Paris’teki buluşma tam bir fiyasko olmuştu, desem abartmış olmam...
Daha uygun fiyatla Anadolu Ajansı’na abonelik, diyecek olmuştuk; yine o dönemin Anadolu Ajansı Genel Müdürü’nün bizi bir dövmediği kalmıştı.

“Paranız yoksa bu işi yapmayın kardeşim, ne kadar ekmek o kadar köfte” şeklinde sözleri ile bize ‘Haddimiz bildirilmişti’ müdür!Paris buluşmalarına katılanlar bilir...

Bu zamana kadar gerçekleşen buluşmaların en verimlisi 19-20 Mart 2016’da Franfurt’da olanı idi bence...
En azından sorunlarımız belirlendi, çözüm bulunur ya da bulunmaz zaman göstercek.

İşte tespit edilen sorunlar:
1- Maddi
2-Örgütlenme
3-Mesleki eğitim
4- Anadolu Ajansın’dan bedava ya da ucuz abonelik…

İkinci gün isteklerini ve sorunlarını yazan katılımcıların çoğu 2 gün süresince Napolyon gibi “para para para” türküsü çaldılar…
Hatta bazıları çantalar dolusu para getirildiği ve çalıştayın sonunda zaflar dolusu para alacaklarını sanıyorlardı…

Neler olduğunu, çalıştayın iki gün içinde nasıl çalıştığını yazdık haberlerimizde…
Yazdıklarımın yazının başlığı ile alakası anlaşılmıştır sanıyorum.
Ama yine de anlamayanlar için bir kez daha yazmak gerekirse: Hani Tilki 10 türkü bilirmiş, 10’u da tavuk üzerineymiş, o hesap yani…

Katılımcılara gelince; Hollanda’dan katıldığım, arkadaşlarımı kayırdığım için değil katılımcıların en vakurlu olanları Hollanda’dan katılanlardı diyebilirim. Çünkü bazı sözüm ona meslektaşlarım (!) neden gidip bir bakkal, manav dükkanı açmaz ya da incik boncuk satmaz anlayamadım.

Okumadan yazmaya kalkanlar, bu işi para kazanmak için yaptığını gururla söyleyenlere şahit oldum.
Haber yazmayı ve gazeteciliğin değil mantığından haberdar olmayı, sırf o yapıyor ben neden yapmayacakmışım, o dergi çıkartıyor benim neyim eksik düşüncesinde insanlar gördüm…

Ve kısa konuşmamda Avrupa Türk basınının asıl sorununun ve halkın ilgisizliği, okuma oranının düşmesi değil gazetelerin ve gazetecilerin kendisi olduğunu söylemeye çalıştım…

Kim ne kadar anladı bilmiyorum ama çok da faydasını gördüm bu çalıştayın…
Örneğin, uzun zamandır görmediğim ve bu işe canıyla;dişiyle tırnağıyla hiç bir maddi menfaaat gözetmeksizin yıllarını veren büyüklerimle sabahalara kadar sohbet etme, onların derin bilgi ve tecrübelerinden faydalanma imkanı buldum.

Bunların başında Ahmet Özay, İsmail Erel, Mehmet Koca, Ali Paşa Akbaş, Osman Saka, Seyfi Alp, Ali Kılıçaslan geliyor…

En çok da YTB Başkanı Doç. Dr. Kudret Bülbül’e acıdım!
Yemekte, lobide, resepsiyon önünde hiç yanına yanaşmayı haber atlatmak gibi gören ( Haber Atlatmak ne demek biliyorlarsa); derin deneyim ve tecrübelerini ve otobiyografilerini ayak üstü anlatanlar; tilki
misali bildikleri on türkününün ikisini söylemeleri ile iki lokma ekmeği adama rahat yedirmediler.

Çalıştaydan arda kalan boş zamanlarda ve molalarda bazı istisnalar hariç iki türlü yürüyen insan modeli gördüm.
1- Acaba bir tanıdık, uzun süre görmediğim biri var mıdır, diye sağa sola bakınanlar
2- Ben çok ünlüyüm beni tanıyan var mı düşüncesi ile neredeyse ayaklarının parmak uçlarında yükselerek yürüyenler…

Hani hep yazıp söylüyor ve sözüm ona gazetecileri çorbacı, köfteci, karıştırmacı vs şeklinde katagorize ediyorum ya bu çalıştayda bir katagorizde daha eklememin şart olduğuna inandım: Kabzımal gazetecilik ve gazeteciler…

Yavuz Nufel