Beyin göçü bloguyla yayın yapan Ayşenur Kuran, Türkiye’den Eindhoven’a göç etmiş, hem çocuk psikoloğu hem de bir anne olan Elif Durgel ile ‘göçün çocukların ruh sağlığına etkisi’ ile ilgili röportaj yaptı.

Elif Durgel Kimdir?

Ben,çocuk psikolojisi ve kültür alanlarında uzmanlığını yapmış ve uzun yıllardır göçmenlik, anne-babalık ve çocuk gelişimi konularında akademik çalışmalar yürüten bir psikoloğum. Hacettepe ve Koç Üniversiteleri’nde eğitim gördükten sonra Hollanda’ya ilk defa 2006 yılında geldim. Burada hem uzmanlık eğitimime devam ettim, hem de akademik çalışmalar yürütüp dersler verdim. Almanya, Hollanda ve Amerika’daki akademik deneyimlerimden sonra 5 yıllık bir Türkiye’ye geri dönüş maceram oldu. 2018 yılından beri de tekrar Hollanda’dayım. Şu anda Tilburg Üniversitesi’nde ders veren akademisyenlere Çok kültürlü Sınıfta Öğretim seminerleri düzenliyorum. Aynı zamanda Eindhoven’da Roots and Wings Academy şirketim ile ailelere anne-babalık eğitimleri ve bireysel danışmanlık hizmeti veriyorum. Özellikle göç etmiş, farklı bir kültüre adapte olmaya çalışan çocuklara ve ailelere yardımcı olmak beni çok mutlu ediyor.

Anne ve babalar göç etmeden önce, çocukları için bu süreci nasıl değerlendirmeliler ?

Göç etmeden önce, çocukları bu sürece hazırlamak, işin yüzde ellisini halletmiş olmak demek. Yaşı küçük olan çocuklar genelde daha az sorun yaşarlar. Çocukluğun doğası gereği, yeni yerleri merak etme içgüdüleri ve esneklikleri vardır. Dolayısıyla, küçük yaş grubunda, göç daha az sıkıntılı geçer. Yaş büyüdükçe, problem yaşama olasılığı artabilir. Okul çağındaki çocukların, yaşadıkları ülkede okula başlamış çocukların ,okul arkadaşlarından ayrılmak, alışkanlıklarını değiştirmeleri sıkıntılı olabilir. Burada yapılacak şeyler, çocuğun yaşıyla birlikte değişebilir.

Bazen şöyle süreçler de oluyor. İlk iş bulan ebeveyn taşınıyor. Ailenin geri kalanı yaşadığı ülkede kalıyor. Bu süreçte de aynı şekilde çocuğu hazırlamak gerekiyor. En önemli şey, koşul ne olursa olsun, olaya olumlu bakmak.

Anne babalar ne hissediyorsa, çocuk da onu hisseder. Bu bütün anne babalık ve çocuk gelişimi ilişkisinde geçerli, çocuğun bilinmeyen durumda nasıl hissedeceğine, nasıl düşüneceğine dair referans aldığı kişi, anne babadır. “Aaa bu durumda ben de böyle yapmalıyım? Böyle hissetmeliyim” Çocuk hisleri çok iyi hisseder, evde konuşulanları takip ettiği için duyduklarından etkilenecektir. Anne babanın, kaygı duymaması gerekiyor. Eğer kararlarından eminlerse, göç ediyorlarsa artık kaygı yaşamaktan çıkıp, yeni hayatlarının nasıl pozitif yönde değişeceğine dair adımlar atmaları gerekiyor ve bunu da çocukla paylaşmaları gerekiyor. 

Ebeveynin “Bizi oralarda kim bilir ne maceralar bekliyor” demesi gerekiyor ve çocuğa da bunu aşılaması gerekiyor

Birinci kilit nokta; anne babanın, göç etme sürecini olumlu, istenilen, heyecanla ve merakla beklenen bir şey olarak sunmaları. Yeni gittikleri yerde, neler farklı olacak, o ülkede nasıl maceralar ile karşılaşacaklar bunun üzerine odaklanmalılar. Karşılarına çıkacak her yeni şeye, olumlu çerçeveden bakmak işin püf noktası. İkinci kilit nokta; gerçekçi olmak. Pozitif ve olumlu olurken, her şey mükemmel olacak, burası mükemmel bir yer demek de gerçekçi değil. İlla ki sorunlar yaşanacak, yanlış anlaşılmalar olacak. Sistemi bilmemekten, eğitim sistemini bilmemekten yaşanan sorunlar çıkabilir. Bir takım alışkanlıklar değişecek. Eskiden yaşadıkları yerde, her yere araba ile gidiyorlarsa belki burada ehliyeti çevirmek süre alacak.

Anne babaların, kaygıdan çıkıp bunun çok olası zaten karşılaşılacak bir şeymiş gibi çocuklara aktarmaları gerekiyor. “Ya bir sorun olursa’’ değil de “evet zaten bir sorun olacak” mesajını anne babaların çocuklarına yerleştirmeleri gerekiyor. Yeni şeyler denerken, bazı şeyler ters gider bu çok normal.

Yüzme öğrenirken de su yutarsın. Belki arkadaş edinirken ya da belki evimizi hemen bulamayacağımız, mobilyalarımız hemen gelmeyecek bir süre eşyasız olacağız, bunların hepsinin olabilme ihtimali çok yüksek, olursa da çözümü olan şeyler, bunu normalize etmek oldukça kritik. İki şey çok önemli; heyecan, oyun, macera olarak bakmak ve gerçekçi olmak, gerçekçi olurken de kaygıyı korkuyu bir kenara bırakmak, bir diğer önemli şey de; çocukla konuşmak. Anne babalar, taşınma kararını alırken, çocuğa sormadan yola çıkarlar. Bu yetişkinlerin verdiği bir karar , fakat bu karardan çocuğun hayatı tamamen etkileniyor, bambaşka bir yola gidiyor, dolayısıyla çocuğu da bu sürece dahil etmeleri gerekiyor. Şu ülkeye taşınalım mı? diye sorulmasına gerek yok, fakat taşındığınız zaman, karar sürecine çocuğu mutlaka dahil etmek gerekiyor. Ev seçerken, mümkünse çocuk ile birlikte gezmek. Onun da fikrini almak.

Çocuğun okulunu seçerken, anne babanın bir kaç okul seçeneğine indirdikten sonra, artık çocuğun fikrini sorması. Mesela, iyi bir fikir; Yeni evde odasını düzenlerken sen nasıl istersin diye sormak. Yine macerayı, eğlenceli hale getirerek, çocuğu da karar mekanizmasına dahil edecek bir yöntem belirlemek gerekiyor.

Kişilik %40 Doğuştan %60 ise Çevrenin Etkisidir

Çokkültürlülük dediğimiz şeyin en kilit özelliklerinden bir tanesi açıklık; yeniliklere ve farklılıklara açık olmak. Ebeveynin “Bizi oralarda kim bilir ne maceralar bekliyor” demesi gerekiyor ve çocuğa da bunu aşılaması gerekiyor. Bu bir kişilik özelliği aslında fakat kişilik %40 doğuştan %60 ise çevrenin etkisidir. 

Çocuğun kişiliğini, %60 yaşadığı çevre ve başına gelen olaylar belirler. Ebeveynin tutumu da belirler. Dolayısıyla anne baba, kaygı veriyorsa çocuğun farklı şeylere açıklık becerisi körelir. Yeni şeylerden korkar, halbuki yeni şeylere açık olması için teşvik edilmelidir. Taşınmadan önce, farklı şeylere açık bir aileyiz kavramını çocuğun kavramasını sağlamalıyız. İleri ki zamanlarda çocuk, sorunları sorun olarak görmemeye başlayacaktır.

WhatsApp’ta ücretsiz bültenimize abone olun, Hollanda ve diğer Avrupa ülkeleri gündeminden seçtiğimiz haberler her gün telefonunuza gelsin! Abone olmak için tıklayın

Haberlerimizi izin almadan kullanmayınız!
©SONHABER.EU