Partilerin siyaset içerisinde söz sahibi olabilmesi ve doğal olarak temsil ettiği seçmeninin isteklerini dillendirmesi, ülkede esen rüzgarın da nasıl şekil alacağını belirliyor. Parti olarak, karar alma aşamasında gerek yerel yönetimlerde gerekse ulusal yönetimde söz sahibi olmak, seçmen tabanından gelen sesin meclise ulaşmasını ve bu sayede de vatandaşın lehine alınacak kararların belirlenmesinde fayda sağlıyor.
Özellikle son zamanlarda ülkede artan İslam karşıtlığı ve Kuran’a karşı yapılan çirkin eylemlerde siyasi arenadaki ağırlığını kullanan ve hem yerel hem de ulusal anlamda gerekli önlemlerin alınmasında önayak olan DENK Partisi, mart ayında yapılacak Eyalet Meclisi seçimlerinin “siyasette söz sahibi olmak” anlamında büyük önemi olduğunu belirtiyor.
DENK Partisi Başkanı Ejder Köse, geçtiğimiz yıl Rotterdam’da ve geçen hafta ise Den Haag’da yaşanan İslam karşıtı eylemleri, göçmen kökenli vatandaşların durumunu ve mart ayında yapılacak seçimlerin önemini SonHaber’e değerlendirdi.
“Söz sahibi olabilmek için siyasette yer almak lazım”
Hollanda’da özellikle göçmenlerin haklarını savunan ve gerekli durumlarda siyasi arenada sesini çıkartıp, karar aşamasında da söz sahibi olan partilerin başında gelen DENK parti Başkanı Köse, “Söz sahibi olabilmek için bir siyasi partinin, gerek yerel gerekse ulusal düzeyde aktif olması gerekiyor. Ancak; ülke ve yerel yönetimlerin nasıl şekil alacağı, partiler kadar seçmene de bağlı.” dedi.
Rotterdam'da koalisyondaki dört partiden biri olan DENK partisinin yönetim açısından kuvvetli bir pozisyonu olduğunu belirten Ejder Köse, “Kent yönetimindeyiz, böyle olunca elimiz daha güçlü oluyor. Sonuç itibariyle, bazı konularda daha sert tutum alınabiliyor. Örnek olarak geçtiğimiz yıl Pegida’nın yaptığı eylemde gördük.” dedi. Rotterdam’da gerçekleşen eylemde Belediye Başkan Yardımcısının izin vermesine rağmen, DENK’in çabaları ile engellenen Pegida başkanı, aynı gün gözaltına alındı.
"Her şey siyasetten geçiyor"
Bu olaya atıfta bulunan Köse “şunu söylemek isterim ki her şey siyasetten geçiyor. Hem İsveç ve başka ülkeler hem de Hollanda olsun, ‘bu ifade özgürlüğü içerisinde yer alıyor ve gösteri hakkı çerçevesinde’ diyerek gerekli izinleri veriyorlar ve gerekirse polis koruması altında gösteri yapılabiliyor. Hollanda’da altı hafta sonrası yine eyalet meclisi seçimleri ve dolayısıyla senato üyelerinin seçimi yapılacak. Bu anlamda seçmenler oylarını verdiğinde ve biz Eyalet meclisine ve senatoya girdiğimizde, daha fazla söz sahibi olacağız. Bu açıdan değerlendirerek Rotterdam örneğini veriyorum. Çünkü bakın orada yönetimde olmak, beraberinde siyasi anlamda bir güç getirdi. Bu tür konularla ilgili elimizdeki gücü çok iyi kullanabiliyoruz. Nereden bakarsak bakalım, karar bir siyasi karar oluyor. Siyasetçiler karar veriyor. Burada şöyle bir örnek verelim, eğer belediye meclisi “hayır, bunun olmasına izin vermiyorum” derse, belediye başkanın bunun tersi bir karar vermesi mümkün değil. Yani dönüp dolaşıp yine aynı konuya ‘Siyasete’ geliyoruz.” dedi.
“Hükümet sorun olarak görmüyor”
Hükümetin bu tür vakaları bir sorun olarak görmediğini ve dolayısıyla çözülecek bir unsur yokmuş gibi davrandığını belirten Ejder Köse, “Hükümet bu durumu ‘ifade özgürlüğü olarak değerlendiriyoruz o nedenle bunu nefret suçu olarak görmüyoruz’ şeklinde açıklama yapıp kenara çekiliyor. Ama çok samimi olarak söylüyorum. Hukuk lastik gibidir sağa çekersin sağa, sola çekersin sola gider. Ancak bunun hangi yöne gideceğini siyaset ve siyasetçiler belirler.” dedi.
Den Haag’da yaşanan bu çirkin olayı parti olarak belediye meclisinde veya ulusal mecliste gündemde tuttuklarını belirten Köse, Stephan van Baarle’nin, konu ile ilgili olarak sayın bakana gereken itirazları yaptığını dile getirdi. Köse “Siyasi parti olarak bu türlü eylemlerin önlenmesi için yapabileceğimiz çok şey yok. Ne zamana kadar? Yeterli güce sahip olana kadar, aynı Rotterdam örneğinde olduğu gibi. Belediye meclis koalisyonunda yer aldığımız için gücümüzü kullanabiliyoruz. Ancak Den Haag’da sadece meclis gündemine getirebiliyoruz. Yapılanı kınarız ancak siyasi parti olarak yapabileceğimiz başka bir şey olmaz.” dedi.
Den Haag’daki eylemin ifade özgürlüğü ile hiçbir alakasının bulunmadığını belirten Köse, “yalnız ve yalnız bir inancı ve buna inanan insanları yani Müslümanları aşağılamak ve böylece nefret saçmaktan başka bir şey değil.” şeklinde ifade kullandı.
“Eskiye dönmeyi kimse istemiyor”
Hollanda’da yaşayan Müslüman ve Türk toplumu olarak eskiye dönüş yapmak istenmediği ve 9/11 olayının gerçekleştiği dönemde yaşananların ve etkilerinin hali hazırda hafızalarda yer aldığını hatırlatan Köse, “ 9/11 olsun, Van Gogh’un öldürülmesi veya Alkaida olsun, Müslümanlar olarak o dönemde bize acayip bir baskı vardı. İnsanlar normal ibadetini yapamayacak hallere gelmişti. Her gün hiç durmadan Müslümanlar ve İslam’la ilgili açıklamalar oluyordu. Medya bu konuyu sürekli gündemde tutuyordu. Biz bunları artık geride bırakmak istiyoruz. Bizi rahat bırakın artık. Müslüman toplumunun rahat bırakılmasını istiyoruz. Bizim burada kimseye karıştığımız yok. Herkes kendi hayatını yaşasın. Bununla ilgili olarak bizi provokasyonlar ve nefret suçları ile karşı karşıya bırakmasınlar.” şeklinde konuştu.
“Devlet Müslüman vatandaşını da korumalı”
Hollanda devletinin Müslüman vatandaşları koruması gerektiğine vurgu yapan Köse, “Biz burada Hollanda devletinin özellikle uluslararası hukuk çerçevesinde, yükümlülüğünü yerine getirmesini ve Müslüman azınlığı koruması gerektiğini dile getiriyoruz. Birleşmiş milletler nezdinde alınan kararlar var. Burada 1 milyon Müslümanın yaşadığını belirtiyorlar bence 1,5 milyon Müslüman var. Bu insanların hayatlarını normal bir düzende yaşayabilmeleri için devletin bu insanları koruması gerekir. Hür irademiz çerçevesinde kimsenin bizi rahatsız etme hakkı yoktur.” dedi.
“Sorun umursamazlık!”
Genel anlamda bizim burada en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi vatandaşlarımızın umursamazlığı. Bir olay olduğunda hemen sinirleniyoruz, parlıyoruz ama ne zaman seçimlerle ilgili olarak gidip oylarını kullanmadıkları zaman hiçbir şey ifade etmiyor. Oy kullanırsan ancak o zaman o güce sahip olabiliyorsun. İşte Rotterdam örneğini o yüzden devamlı olarak veriyorum. Çünkü faydasını gerçekten gördük. Başka bir örnek istiklal caddesindeki terör saldırısından yaşandı. DENK Partisi olarak Meclisinde bulunduğumuz belediyelerde Türk bayraklarını göndere çektirdik. Belediye başkanları taziye mesajları yayınladı.” dedi.
Köse, binlerce ailenin mağdur olduğu ve etnik olarak yaftalandığı ödenek yolsuzluğu skandalının DENK Milletvekili Azarkan tarafından gündeme getirildiğini hatırlatırken, “Küçük bir parti olabiliriz ama iş yapmaya geldiğinde sonuç itibariyle ezilenlerin sesi olabiliyoruz ve bir yanlış yapıldığında hükümetin özür dilemesini sağlayabiliyoruz. Yine tekrar her şey siyasete dönüyor. Vatandaş olarak sesini duyurmak istiyorsan o zaman gidip oyunu vereceksin. Elbette Denk Partisine verilmesini isterim ama daha önemlisi git oyunu kullan.”
©Sonhaber.eu
Haberlerimizi İnstagram hesabımızdan takip edebilirsiniz.
WhatsAppta ücretsiz bültenimize abone olun, Hollanda ve diğer Avrupa ülkeleri gündeminden seçtiğimiz haberler her gün telefonunuza gelsin! Abone olmak için tıklayın
Sitemizde yayımlanan haberlerin her türlü hakkı SONHABER.eu’ya aittir. Haberin linki kaynak olarak gösterilmeden alınan haberler için hukuki işlem başlatılacaktır.