Elbette demokratik hak ve basın özgürlüğü çerçevesinde...
Yasal olmayan bir durum söz konusu değil!
Fakat özgürlükler birine sınırsız diğerine sınırlı olmaz. Kürsüde, sokakta,mecliste yasal çerçeve içinde karşındaki insanın özgürlüğü başladığı yerde seninki biter. Sınır budur diye öğrettiler.
İşin içinden çıkamayınca kelimelerle oynayarak konuyu, dikkati başka yöne çekmeye şark kurnazlığı denir. Oysa burası Hollanda şark değil ki...
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...

Meslektaşlarım bu yazıyı umarım en güzel şekilde tercüme ettirip, bürolarının baş köşesine asarlar...

Çünkü her zaman yazmam. Öğrenmedilerse suç bizim mi?
Ya da öğrendkleri halde işlerine geldiği gibi tutum ve davranış içinde iseler, diyecek bir şey yok.Demek ki eşeğe kitap yüklemekle eşek profösör olmuyormuş der geçeriz...
Hani Amerkalılar iletişim fakültelerinde , “ Medya ikinci tanırıdır” diyormuş ya..
Bence bu söz Hollanda için geçerli değil...
Olsa olsa saman alevi gibi bir etki yapar, hepsi bu...
Bu ülkede inananların çoğu tek tanrılı dinlere inanır
Şimdi sosyal medyada herkes,her şahıs haşa iknici tanrı!
Hollanda’da çok tanrılı dinlere inanan yok denecek kadar azdır sanıyorum. İnananlar da tek tanrılı dinlere inandığından yani ikinci tanrı ile pek işleri olmaz. İnanmayanlara ise değil ikinci tanrıdan birinci tanrıdan bile söz etmek komik kaçar.

Neyse, kurucularının ikisi de genç, ikisi de yakışklı, karizmatik; biri liderlik vasıflarına fazlası ile sahip / Tunahan Kuzu ) diğeri Başkanlık ( Selçuk Öztürk )
Genelde dış görünüşü cafcaflı, afilli olanların beyinleri biraz boştur, ama bunların beyinleri de zehir gibi çalışıyor.
Zaten zurnanın ‘zırt” dediği yerde burası...
Anında makul ve mantıklı tepkileri, anında beklenmedik verdikleri cevapları, yaptıkları espiriler hep artı hanelerine yazılıyor, haklarındaki ön yargıları sempatiye dönüştürüyor.

Konuşmaları ilgiyle, kelime kelime takip ediliyor.Hani bir kelimeyi mecazi olarak bile yanlış söyleseler hemen balıklama atlayacaklar. Lakin bugüne kadar öyle bir şey de söz konusu olmadı.
150 sandalyeli meclisin iki atom karıncası Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk.
Önlerini kesmek için yapılan çalışmaların, söylenen sözlerin başında Ankara’nın uztantısı bir parti olduğu aşılanmaya çalışılıyor.
Ama sokaktaki vatandaş yemiyor. Hafta sonu, tatillerde hep sokakta insanlarla iç içeler. Duyduğuna değil gördüğüne dokunduğuna inanıyor.

Hani şu Tunahan Kuzu’nun tek başına meclis kürsüsünde Türkiye’deki terör kurbanları için bir dakikalık tek başına saygı duruşunda bulunması dışında Türkiye ile alakalı bir söylem duymadım. Ya da Ankara’dan direktif aldıkları hakkında “cak –cek” den başka somut bir şey var mı, yok...

Yahu Hollandalı dostlarım bile Tunahn Kuzu’nun kullandığı kelimelere, Hollandaca diksiyonuna hayran... Selçuk Öztürk deseniz Limburg şivesini Limburgludan daha iyi döktürüyor.

Bu ülke de her şeyin özgürlüğü var, bir tek bu iki insanın özgürlüğü yokmuş gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor.
Partilerinde Türk, Faslı olmak üzere yabancı kökenli olması gayet normal...
Ama bu iki genci dolayısı ile DENK’i destekleyen Hollandalı da tahmin edilenin çok üstünde.
Takipçileri, popüleriteleri bu ülkenin başbakanından bile çok olduğu bir gerçek ve meyvesini ilk genel seçimlerde verecektir.

Bu ülkede Hayvanları koruma partisi var değil mi; var peki o partiyi filler, develer mi kurdu, hayır...
Yani bu ülkede ulusal bir parti kurmak için 7 göbek mi, 70 göbek mi öteden safkan Hollandalı olmak diye bir şart var mı, yok..
Uyumsa uyum, eğitimse eğitim, parti proğramıysa parti proğramı. En köklü en eski siyasi partilerden bile fazlası var eksiği yok DENK’in...
Aslında alıgı politikası uygulayarak önü kesilmek istenen DENK’e kötülük değil iyilk yapıyor Hollandalı meslektaşlarımız...
Çok kültürlülük bir zenginliktir. Bizim atalarımız 77.5 millet bir arada yaşıyoruz, derlerdi.
Hollanda’da 100 küsür milletten gelen ama Hollanda kimliğini benimsemiş insanlar yaşıyor. Ama bu ortak kaderi paylaşmak, eşit şartlarda yaşamak Hollanda’da henüz kabul görmüş değil gibi.
Çünkü kölelerin bir anda eşit hak ve özgürlüklere sahip olmalarının kabul edilmesi sanıyorum bir 50 sene daha alır. Hollandalı meslektaşlarımızın yaptıklarına, yazdıkalarına, öküz altına buzağı aramalarına bu açıdan (yabancı kökenli eşittir alt sınıf ya da köle ) bakıldığında “haklılar” denebilir!

Hani reklamın iyisi kötü olmaz derler, eğer biz de sokataki insanları biraz tanıyorsak, eğer biz de az buçuk onlar kadar gazeteciysek, eğer biz de 30 yıldır bu ülkede yaşıyor ve bu ülkenin insanlarını tanıyor ve bu ükenin insanları kadar bu ülkeyi seviyorsak, diyeceğimiz şudur: Ne yapılırsa yapılsın DENK partisi ilk genel seçimlerde en az 3 vekille meclise girecektir. Fazlası herkes için süpriz olacak şimdilk bu dediklerimi bir kenara yazın.

Birileri DENK’in defterini “ Demokratik” yollardan medya aracılığı ile dürmek istiyor olabilir. Fakat DENK o birilerine başarılarıyla siyasetin kitabını öyle bir yazacaklar ki hep birlikte okuyacağız; Lalezarın Delisi dediydi, yazdıydı dersiniz.
Meraklısına NOT: Defterini dürmek deyimi Türkçede 3 anlama gelir:-
1-Birini öldürmek.
2-Bir yerden uzaklaştırmak.
3-İşine son vermek.

Yavuz Nufel