Araştırmacı yazar Melahat Ürkmez’in sunumuyla gerçekleşen faaliyette, Hz. Mevlana Rumi’nin hayat hikayesi, Konya’da Şems’le karşılaşması ve Şems’le ilişkisi üzerinde duruldu.
Yaz tatili sonrası yapılan ilk tolantıda, Türkiye’mizde cereyan eden terör olaylarında şehit düşen güvenlik görevlilerimiz için dua okundu, mekanlarının cennet olması, ruhlarının şad olması dile getirildi.
Konuşmasına, kendi hayat hikayesini anlatmakla başlayan Melahat Ürkmez, gençlik yıllarında marksist olduğunu, bankacılık mesleği yatığı yıllarda Hz. Pir Mevlana Celaleddin Rumi düşüncesiyle tanıştığını ve o günden bu güne kadar Rumi’nin dünyasını anlamaya gayret ettiğini, bu doğrultuda araştırma kitapları ve romanlar kaleme aldığını belirtti. Hatta bir romanının Japonca’ya çevrildiğini ve Türkevi Yayınları tarafından neşredildiğini söyledi. Son kitabının ‘Aşkın Katibi’ olduğunu, bu kitapla Mesnevi’yi kaleme alan, katipliğini yapan Çelebi Hüsamettin ile Hz. Mevlana’nın arasında geçen diyalogları ele aldığını belirten Ürkmez, Şems Tebrizi kitabının olduğu gibi bunun da alanında bir ilki teşkil ettiğini söyledi.
Gönül, başka dillerde karşılığı olmayan bir kelime, gönül deyince akan sular durur. Hz. Mevlana diyorki, “Gönlün varsa, gönül sahibi ara”, devamla Hz. Pir “aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşırlar” der. Gönül diliyle anlaşmak bambaşka bir şey. Hz. Mevlana’yı zaman üstü yapan şeyi anlamak için babasına, annesine ve büyükbabasına kadar gitmek gerekir. Mevlana’nın babası Sultanül Ülame, daha dört beş yaşlarındayken babasını kaybeder. Çocuk yaşta ilk dersini, ilk öğüdünü annesinden alır. Annesi Harzemşahların kızıdır. Annesi Sultanül Ulema’nın elinden tutarak babasının kütüphanesine gider ve oğluna burada öğüt verir. Hakikaten Mevlana’nın babası okuyup Ulema oluyor. Şanı bazılarını rahatsız ediyor. Bölgeye o zamanlar Harzemşahlar hakimdir. Bilinen sebeplerle Sultanül Ulema Belh’ten, öğrencileri ve arkadaşlarıyla birlikte, Karaman’a ve son dura Konya’ya kadar devam eden yolculuğa çıkıyorlar. Mevlana yolculuk esnasında çocuktur. Hepiniz biliyorsunuz, Sultanül Ulema ve çevresinin uzun bir yolculuktan sonra, Konya’ya bugünkü İplikci Camii olarak bilinen o zaman mederese, üniversite kampüsü olan yere yerleştikleri bilinir. Alaeddin Keykubat her ne kadar Saray’a yerleşmelerini istesede, büyük bilgin bu teklifi red edip medresede hayatlarını sürdürmeyi tercih ediyorlar. Mevlana Konya’ya teşrif ettiklerinde evli ve iki çocuk babasıdır. Ailenin Konya’ya gelişleri pek ihtişamlı oluyor.
Mevlana’nın eğitim sürecinde üç dönem vardır. Bunlaradan birincisi yani ilk hocası babası Sultanül Ulema dönemidir. Babasının vefatından sonra ikinci süreç başlar. İkinci hocası da Seyyid Burhanettin Tirmizi’dir. Ve üçüncü süreç de Şems Tebrizi ile başlar.
Seyyid Burhanettin’in ifadesiyle ‘din arslanı’ olarak da bilinen Şems Tebriz hakkında elimizde çok fazla literatür yok. Çok küçük yaşlarda farklı haller yaşayan Şems çocukluğundan hocası Sella Babaya şöyle bahsediyor: ‘ben yerde ve gökte olanları bilirdim, bunu hocama anlatınca bunları herkezle paylaşma dedi’ diyor. Batıni bir derviş olarak bilinen Şemş aslında iyi bir eğitim almış bir alimdir.
Ve Şems Konya’ya teşrif ediyor. Mevlana medresen evine dönerken atının yularını tutan Şems, Mevlana’ya o hepimizin bildiği meşhur soruyu soruyor. Soru: Hz. Muhammed mi büyüktür? Beyazidi Bestami mi büyüktür? Mevlana’nın cevabı: Be her derviş Hz. Muhammed’in yanında Beyazidi Bestami’nin adımı olur. Tabiiki Hz. Muhammed büyüktür. Ve böylece o iki aşk okyanusunun kavuşması böylece başlıyor. Artık Mevlana’nın eğitim sürecinin üçüncü bölümü başlamıştır. Selahattin Zerkubi’nin bağ evi sözkonusu eğitimin ilk basamağını (bazılarına göre 40 gün, bazılarına göre 3 ay) teşkil ediyor.
Bu süreç bitince artık Mevlana hazretleri eski Mevlana değil. Medrese hocalığı dahil diğer görevlerini bırakıyor. Öğrencilerin bazıları bundan rahatsızlar. Şems’le münakaşaya giriyorlar. Bu hali anlayanlar da var elbette. Çünkü Mevlana’ya ‘baş’ını feda etmiş bir Şemş var orada. Ama bütün bunlara rağmen Şems’e karşı tavır dozunu artırarak devam ediyor ve Şems’in bir gün ortadan kaybolmasına kadar varıyor. Mevlana üzgün ve bitkin. Mevlana’nın bu halini gören ve Şems’e kızan öğrencileri hata yaptıklarını ve Şems’i bulmak için ellerinden ne gelirse yapmaya hazır olduklarını söylerler. Ve Şam’da olan Şems Sultan Veled’le birlikte ikinci kez Konya’ya teşrif ediyor. Sultan başta olmak üzere büyük bir törenle karşılıyorlar. Ama ikinci zorlu süreç de başlamış oluyor.
Ürkmez Mevlana-Şems ilişkisini şu şekilde ifade ediyor: "Mevlâna Şems'te vakıf olduğu ilâhi aşkın canlı tecrübesiyle öylesine kendinden geçti ki, lirik dualarla dolu şiirleriyle coşarak içindeki ‘Ben'i keşfetti. Mevlâna sessiz duran eşsiz bir cevherdi. Şems o cevheri yüzeye çıkardı. Mevlâna demir tozları, Şems mıknatıstı. Demir tozları mıknatısla buluşunca, insan aklını durduran bir cazibe ortaya çıktı ve Mevlâna'yı kemâlin kemâline eriştirdi. Her arayan sûfi bir bakıma âşıktır ancak Şems-i Tebrizî, kendisinin bir âşık değil "mâşuk" olduğunu, hatta bütün mâşukların "kutbu" olduğunu hissettirir. Mevlâna da onu "Mâşukların kutbu" olarak tanır. Zira âşık aynı zamanda mâşuk; mâşuk da aynı zamanda âşıktır. Bu ikili özdeşimi Mevlâna'ya öğretmiştir ve âşıklık makamından mâşukluk makamına ulaşan Mevlâna aşkın ötesini görerek, Allah'ı ancak Allah için, dileklerden arınmış olarak sevmeye başladı.”
Ve Şems, Mevlana’yı yakan, coşturan Şems artık bir daha geri dönmemek üzere Konya’dan ayrılıyor veya kayboluyor. Mevlana çok üzgündür. Aradan geçen kısa bir zaman sonra Selahattin Zerkubi ile bir müddet yoldaş olan Mevlana, Zerkubi’nin vefatından sonra, Çelebi Hüsamettin’i takipçisi olarak tayin ediyor. İlk onsekiz beyitini bizzat kendisinin yazdığı Mesnevi’si artık Çelebi Hüsamettin tarafından yazılacaktır. Geceler, gündüzler demeden birlikte yazılan Mesnevi günümüzde de insanları aydınlatmaya devam ediyor. Program soru ve cevaplarla sona erdi.