Avrupalı Türklerin yol kenarlarına attıkları çöplerin bu denli haber olup bu çileli ama yurdunu bir o kadar da seven insanlara reva bir haber değildi.
Gereken ceveplar verildi zaten…
Benim izlenimlerimde bu izinde çok farklı, olumlu-olumsuz bir çok izlenim.
Hep tatil ile izinin farklı şeyler olduğunu söyler yazarım. Tatile gidenler, deniz kum, güneş, kebap…
İzine gidenler iş-güç; eş-dost, akraba ziyareti yapar.
Ben ikisini de yaptım Hem tatil hem izin…
Tek tek izlenimlerimi yazarım ama kimsenin okumaya zamanı yok.
Buraya kadar okuyanlar için söyleleyim. Kayseri’ye bayıldım, trafik sorununu diğer şehirlerimize göre çözmüz.
Yozgat’ı, ilçesi Sarıkaya ve köylerini görünce Anadolu insanının henüz, hala, inatla o güzel gelenek görenek, misafirperverlik, doğallığını görünce beynimde geleceğe dair oluşmuş kara bulutlar dağıldı.
Fakat nereye gitsem konu günlük siyeset ve siyasiler. Hani ağzı olan, bilen de bilmeyende konuşuyor misali.
Haklı konuşan da var haksız konuşan da;
Bilerek konuşan var bilmeden konuşan da;
Okuyarak konuşan da var, duyduklarına inarak konuşanda.
Araştıran da var, izlediği kanalda her söylediğini Allah kelamı gibi kabul eden de.
70’li; 80’li; 90’lı yılları yaşayan biri olarak bu izinde/ tatilde gördüklerimi, ahvali durumu affınıza mağruren bir şiirimle anlatacağım.
Artık kim ne anlarsa:
Baba mı hayırlı, evlat mı hayırsız
Baba mı vurdum duymaz, evlat mı sabırsız
Ortalık leş, kuzgun çok kısmetli kardeş
Vatan tek, deniz gibi; verimli ve ana
Seven hain, konuşan lain
Ortalık kum gibi baba(?)
Çalan bey,soyan aga,
Sefalet eş, rezalet baldız
İnsan ölüsü ceset, hayvan ölüsü leş
başın koştuğu yere,
sürünerek gider peş…
( Yavuz Nufel, Şiirmatik’den )