Ekonomik krizin ülkeyi, özellikle de girişimcileri olumsuz biçimde etkilediği bir gerçek. Her geçen yıl onlarca şirketin iflas etmesi ve hala ardı arkası gelmeyen iflaslar ve son yıllarda tanınmış, marka olmuş mağazaların kapanması herkesi endişelendiriyor. İnsanlar, “nereye gidiyoruz” kaygısı içinde...

Açlık sınırının altındaki insanların sayısının 600 bini geçtiği, yine 600 bin civarında işsizin bulunması Hollanda'nın ekonomi krizin pençesinde olduğunun bir göstergesi.
Her yıla, bu sene daha iyi olacak umuduyla girilirken, artık umutlar sanki yavaş yavaş tükenmeye başladı gibi... Nüfusu neredeyse İstanbul kadar olan bu küçük ve güçlü bildiğimiz ülkenin bile krizden bu denli etkilenmesi olayın ciddiyetinin önemli bir göstergesi. Sisteminin güçlü oluşu bile ekonomik krizi kısa sürede atlattıramadı. Bunun için bir girişimci olarak kabinenin tümünü acil çözüm üretmeye çağırıyorum. Özellikle işi - gücü bırakmış, her şeyiyle Türkiye'ye odaklanmış PvdA (Partij van de Arbeid) İşçi Partisi var. Acaba ben mi yanılıyorum diye parti tüzüklerine baktım, bulunduğumuz ülkede çözüm üretemeyince Türkiye'ye konsantre olup orada Türkiye'yi bölmek isteyenler üzerinden hareket ederek bir ülke kuralım ya da kurmak isteyenleri destekleyelim diye bir madde mi var?

Var da ben mi göremedim acaba?
Siz kimsiniz ve hangi cesaretle ne yapmaya çalışıyorsunuz ?
2014 yılının kasım ayında Hollanda'da yaşananları unutmadık. Demokrasiye dilinizden düşürmeseniz de sadece kendi fikirlerini özgür şekilde söyledikleri için milletin seçtiği milletvekillerini partinizden nasıl ihraç ettiğinizi çok iyi hatırlıyoruz. Yine bu ülkede doğmuş, büyümüş ve binlerce euro harcayıp eğitimini almış genç evlatlarımız için “Türk gençlerinin %90'ı İŞİD'i destekliyor” şeklindeki sözde araştırma raporunuzla bu çocuklarımızı nasıl üzdüğünüzü de unutmadık.

Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı sözcümüzün sadece "Vatandaşlarımızı bu şekilde suçlamayın" çağrısına aynı günün gecesi parlamentodan yükselen zehir zemberek
açıklamaları da iyi hatırlıyoruz. Aynı suçluluk psikolojisi ile tüm Müslümanlara, camilere hatta ismi Muhammed olanlara bile öfkeli biçimde yaptığınız konuşmalarla, demokrasiye vurduğunuz bu darbeyi kapatmaya çalışmanızdaki o eziklik sendromunu da unutmadık. En önemlisi ağzınızı ilk açtığınızda sadece vatandaşları için yapmış olduğu bu masum açıklamadan dolayı "Türkiye uzun elini buradan çeksin" sözleriniz ise hala kulaklarımızda çınlıyor.
Çok affedersiniz de sizin uzun eliniz şimdi nerede?

Sizin bu konuşmalarınızdan dolayı sabah okula bırakırken 12 yaşındaki oğlumun "Anneciğim bizden neden bu kadar nefret ediyorlar, neden böyle ırkçı biçimde konuşuyorlar, biz onlara ne yaptık ki?" sorularıyla karşılaştığımda radyoyu hemen kapattım. Ona nasıl cevap vereyim de biraz sonra okula arkadaşlarının yanına bıraktığımda kendini Müslüman olduğu için dışlanmış hissetmesin diye çırpındım. Evet belki ilgili bir anne olduğum için birçok konuda ona açıklama yaptım. Oğlum okulunda çok mutlu, arkadaşları ile güzel bir diyaloğu var... Kendisinin etkilenmemesi için çok çaba sarfetsem de okulda, sınıfında yapacakları sunum için arkadaşları konu olarak futbol, Coca Cola, çikolatanın nasıl bulunduğu konularını seçerken benim oğlum "terör" konusunu seçiyor. Terörün Müslümanlıkla hiçbir alakası olmadığını araştırıp konuyla ilgili ayetler buluyor, araştırmalar yapıyor ve bunu gidip sınıfta arkadaşlarına sunuyor.
Peki neden?
Nedir benim evladımı bunu yapmaya zorlayan şey nedir?
Avrupa'nın oluşturmak istediği kriz ve Müslümanları hedef aldığı algı mı?

Tüm bu detayları gözden geçirmişken gelelim son yaşananlara. Fare delikten geçemeyince kuyruğuna teneke bağlarmış. Siz her şeyi hallettiniz, içinde bulunduğunuz krizi çözdünüz de topu topu 3-5 mülteci geldi, zaten onları yerleştirdiniz her şey bitti dünyadaki tüm partiler ile inanılmaz projeler ürettiniz, her tarafı fethettiniz yapacak işinizde kalmadı. Dediniz ki Kati Piri sen bir rapor yaz, bunu yazarken de unut bir AB milletvekili olduğunu, kendini evinde gibi hisset ve hatta öyle bir hisset ki taraflı dahi olabilirsin. Biz üzerinde iki de kardeş partilerimizden bir kişi çağırırız. Kendimiz çalar kendimiz oynarız, zaten yapacak işimiz yok.
Neymiş Türkiye'de basın özgürlüğü yokmuş. Neymiş Erdoğan diktatörmüş. Neymiş 90’lı yıllarda da terör varmış mış fakat şimdiye kadar düşünülmemiş Kürdistan... Ama Tükiye böyle devam ederse olması kaçınılmaz mış mış mış...

Hadi ordan!! Hadi ordan!!

Fakat ben ciddi ciddi düşündüm, taşındım. Sizin suçunuz yok. Siz can sıkıntısından ne yapacağınızı tamamen şaşırdınız. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımıza sesleniyorum...
İl defa halkın oylarıyla seçmiş olduğu Sayın Cumhurbaşkanım, Bırakın tüm dünyanın kahrını, tüm mazlumaların hakkını siz mi savunacaksınız? Avrupa’yı üzüyor hatta incitiyorsunuz. İnsan haklarını dillerinden düşürmeyenler, insan hakları mahkemelerinin bulunduğu ülkeler, sırf 2.5 milyondan fazla mülteciyi siz ülkenizde barındırıyorsunuz ve kendilerine çok az sayıda mülteci gönderiyorsunuz diye duydukları öfkeden “size diktatör” diyorlar.
Neden bu insanlara bu kötülüğü yapıyorsunuz?
Liderim anlıyorum, ummanlar kadar geniş yüreğiniz var. Bu yüreğinizle tüm insanlığa dokunmak istiyorsunuz ve tüm dünyaya adalet gelsin istiyorsunuz, anlıyorum. Fakat bu davranışınız başkalarını incitiyor, insana ve insanlığa onlar da dokunmak istiyor. Ne olur açın şu sınırları ardına kadar salın insanları... Dillerinden insan haklarını düşürmeyen ve insana olan özleminin vermiş olduğu ıstırap ile bunlar ne yaptığını bilmiyor hatta ne yaptıklarını bilmedikleri için kalkıp Türkiye'de terör örgütünü siyasi parti zannedip desteklemeye başladılar.
Hatta ve hatta bizim Diyarbekirimizin gerçek sahiplerinin birkaç maşadan ibaret olduklarını düşünüp, asıl sahiplerinin hani 7 Haziran seçimleri sonrası sizi benzetip “100 yılın Selahattin Eyyubisi durduruldu” diye atılan manşetler var ya.. Ha işte O Selahattin Eyyubi'nin torunları olduğunu unuttular.
Benim Doğu’daki Kürt kardeşlerimin bizi bölmelerine izin vereceğini zannettiler..
Herkes ama herkes aklını başına alsın!!
Kimse haddini aşarak ayak oyunları oynamasın. Hiç kimse kalkıp benim ülkeme Liderime dil uzatmasın.
Hele İçişleri Bakanı’nın her ay medya patronlarını toplayıp bu ay şu konular yazılsın, çizilsin diye yapılan toplantıların olduğu ülkeler sakın ama sakın benim anavatanımın basın özgürlüğüne yorum dahi yapmasın!!..
Ben ülkemi ve bulunduğum ülkeyi de seviyorum. Yüksek sesle söylüyorum ben nasıl bulunduğum ülkenin kurallarına uyuyor seçilmiş Başbakanına, Kralına,Kraliçesine sonsuz saygı duyuyor ve onlar hakkında hiçbir zaman olumsuz bir kelime söylemiyor, onların aldıkları kararlara saygı duyuyorsam aynı saygıyı ben de bekliyorum.
Beklediğim bu saygının da benim en doğal hakkım olduğunu düşünüyorum!!
Bu saygıyı: Halkın oyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanım için bekliyorum,
oluşturulan İslamofobiaya karşı hala bir çözüm getirilemeyen bir Müslüman kadın olarak bekliyorum..
İşinize gelmediğinde parlamentolardan Müslümanlara karşı yapılan ürkütücü konuşmalarınız son bulmadığından evladına açıklama yapmakta zorlanan bir anne olarak bekliyorum,
Terörün ne kadar tehlikeli olduğunu bildiğiniz halde herhangi bir ülkede değil de sadece kendi yaşadığınız ülkelerde terör olayları meydana geldiğinde vermiş olduğunuz aşırı tepki karşısında bir İNSAN olarak üzülüyor, aynı acıyı yaşayan diğer devletlere de saygı duymanızı ve daha duyarlı olmanızı bekliyorum,
Yapılan bu tür yanlışlıkların ve Türkiye'ye olan bu olumsuz yaklaşımınızın ilerde iki ülke arasındaki ticari bağlarını etkileyecek endişesiyle, bir girişimci olarak üzülüyor, kendi ülkenizin ekonomisini iyileştirmeyi hedef almayıp benim anavatanım ile uğraşmaktan vazgeçmenizi şiddetle öneriyorum..

Ben kendimce diyorum ki, herkes kuyruğuna dikkat etsin!! Hiç anlamadan başka şeylere heyecanlanıp kendi kuyruğunuza basarsınız ve kendi canınızı acıtmış olursunuz..



Selamlar,
Saadet Koral