Musul operasyonu hazırlıkları için Bağdat merkezli bir koordinasyon merkezi kuruldu, süreç hızlandırıldı. Peki DAEŞ, Musul'dan atıldıktan sonra ne olacak? İran ve ABD neden Türkiye'yi Musul masanın dışında tutmak için elinden her şeyi yapıyor. Peki ama neden?..

Musul'un DAEŞ sonrası dönemde güvenlik açısından, Irak Merkezi yönetimi, Irak Kürdistan Bölgesi ve özellikle Türkiye için bir kördüğüm olması çok yüksek bir ihtimal olarak görünüyor. Bununla birlikte Ninova (Musul) eyaletinin güneydoğusundan başlayıp kuzeybatısına kadar devam edecek alanda bir stratejik güvenlik çemberi oluşturulması, Irak ve Kürt Bölgesi ve Türkiye'nin güvenliği açısından oluşabilecek kördüğümün aşılmasına büyük katkı sağlayacaktır.

DAEŞ SONRASI MUSUL'DA İÇ ÇEKİŞME SİNYALLERİ

Sünniler ile Şiiler, Araplar ile Türkmenler ve Araplar ile Kürtler arasındaki çekişmenin derin bir ideolojik, tarihî, coğrafi ve güvenlik temeli var. Musul bu çekişmeler arasında değişim ve dönüşümün odak noktası olabileceği gibi bu tarihi çekişmeler silahlı çatışmalara da sürüklenebilir. Diğer bir ifade ile Musul patlarsa Bosna Musul'un yanında piknik alanı olarak kalır. Musul ateşi tüm komşuları, bölgeyi sarar.

Son iki yıldan buyana Sünniler de özerk bir bölge talebinde bulunuyor ve kendi silahlı güçlerini (Haşdi Vatani) kurmaya başladılar bile

MUSUL OPERASYONU VE GÜÇLER DENGESİ

2013'ten sonra iyice zayıf bir devlet görünümüne bürünen Irak, sınırları dâhilindeki bölgelerin hepsinde kontrol ve güvenliği sağlayamıyor. İronik gelebilir ama Bağdat kent merkezinde dahi her şeye hakim olamayan ve kent merkezinde Şiiler ve Sünniler arsında büyük duvarların ayırdığı gerçeğini yüzleştiğimizde başkentte dahi hakimiyeti sınırlı olan bir yönetim söz konusu. İşte bu nedenle Irak, bölge ülkeleri ve uluslararası güçler için bir çekişme alanına dönüşmüş durumda. Bölge ve dünyanın güçlü devletlerinin çoğu, kendi menfaatleri için siyasi gruplara hatta silahlı gruplara destek veriyor. Bu, Musul'un durumunu da etkiliyor. Geçtiğimiz yıl bir kargo uçağının Musul havalimanına indiği ve silah mühimmat indirdiği tespit edilmiş ve Irak Parlamentosunun gündemine gelmişti. Ama sonrasında Bağdat çaresizlik içinde olayı sadece seyretmekle kalmıştı.

İran'ın tamamı Şiilerden oluşan Haşdi Şabi güçlerine, Türkiye ve Suudi Arabistan'ın Haşdi Vatani güçlerine verdiği desteklerin yanı sıra Kürtlere verilen taktiksel destekler ve ABD'nin pragmatik yaklaşımları bu durumu âdeta belgeliyor.

TÜRKİYE'NİN MASADA OLMASI NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ

DAEŞ'in Musul'dan çıkarılmasının ardından bu ülkelerin menfaatlerinin çatışması daha sonra bu güçlerin içerideki ortakları vasıtasıyla menfaatlerini kollamaya çalışması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle Türkiye'nin masada olması çok önemlidir.

1- Ankara-Erbil ilişkileri bölgesel ve stratejik bir boyuttadır ve Kürtler bu anlamda 1996'dan buyana Türk askerinin koruması altıdadır. Öyle ki Türkiye 1996'dan buyana çok sayıda askeri üssü bölgede bulunmakta ve Kürt liderler Barzani ve Talabani hiç bir zaman bu askerlerin gitmesi yönünde bir girişimde bulunmamıştır. Maliki'nin Başbakanlığı döneminde kurdurulan Dicle Operasyon Birliği isimli özel ordu, Kürtlerin üzerine yürüdüğünde en başta Recep Tayyip Erdoğan karşı çıkmıştır.

2- Nüfusunun neredeyse tamamı Türkmenlerden oluşan Telafer'de merkez ilçe ve köyleri ile birlikte 420 bin Türkmen'in yaşadığı belirtiliyor. Diğer bir ifade ile Ortadoğu'da Türkmen nüfusunun bir arada yaşadığı en yoğun bölge konumunda. Telafer Türkmenlerinin yüzde 65'inin Şii olması ise sanıldığı gibi Ankara için bir ayrışma değil zira Ankara Türkmen meselesine Şii-Sünni ayrımı ile değil 'Türkmen soydaşlığı' gözü ile bakıyor.

3- Irak işgalinin en başından buyana Iraklı Sünnilerin siyasi sistemde yer almasını özellikle isteyen ve Şiilerin 2005'deki iki genel seçimde dışlayıcı politik tavrına karşı Ankara, Irak'ın bütünlüğü için Sünnilerin sistemde yer alamsını istedi. Ve Ankara 2010 Genel seçimlerinde Sünnilerin bir araya toplanmasını ve seçimlere girmesini sağlamıştı. Bu açıdan bakıldığında Sünniler Ankara'ya ciddi yakınlık duyuyorlar.

4- Öte yandan Ankara Ammar el-Hakim, Ayad Allavi, İbrahim Caferi gibi Irak'ın önemli Şii siyasetçileri ve kanaat önderleri ile her daim diyalog kanallarını açık tuttu. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan 2011'deki Irak ziyaretinde ezber bozarak Necef'e gitmiş ve Şii din önderi Seyit Ali Sistani'yi ziyaret etmişti. Bu ziyaret o güne kadar Irak'a gelen devlet liderleri seviyesindeki ilk ziyaretti. Bu açılardan bakıldığında Ankara Maliki dışındaki tüm Şiilerle görüşmeye açık konumdaki ülke durumundadır. Haydar Abbadi'nin Maliki'nin adamı olduğu gerçeğini de bir yere not düşmek gerekir.

5- Terör örgütü PKK, DAEŞ'in Haziran 2014'te Musul'u ele geçirmesinden sonra Irak'ta yaşanan istikrarsızlık, otorite ve güç boşluğu neticesinde, Irak'ın kuzeybatı ucundaki Ezidi nüfusunun yoğun yaşadığı Sincar'dan (Şengal) Bağdat'ın doğusundaki Şii, Kürt ve Türkmenlerin yoğun yaşadığı Hanekin'e kadar uzanan hat boyunca, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) kontrolündeki topraklarda ABD'nin aktif desteği ile etkinlik sağladı. Öyle ki, Ortadoğu cehenneme dönüşürken gözden kaçan en önemli ayrıntı, terör örgütü PKK'nın kuzey Suriye dışında Irak toprakları içinde de üstler kurup örgütlenmeye başlamasıydı. PKK, DAEŞ ile mücadele adı altında başta Sincar olmak üzere Kerkük ve çevresinin yanı sıra, Tuzhurmatu ve Hanekin'de de konuşlandı. Ankara bu sürece daha fazla seyirci kalmayacaktır.

6- Terör örgütü PKK'nın Sincar'dan başlayıp Hanekin bölgesine kadar uzanan coğrafyadaki etkinliğine rağmen, Irak hükümeti ve resmi makamları tarafından, PKK'ya karşı henüz bir adım atılabilmiş değil. Oysaki PKK Irak'ta da terör listesinde yer alıyor. Irak hükümet yetkilileri, PKK'ya karşı bir hamle yapmak yerine ABD'nin Bağdat büyükelçiliği ve bölgedeki askeri danışmanları aracılığı ile PKK'nın öncülüğünde Sincar'da Ezidiler için kurulan YBŞ'ye (Sincar/Şengal Direniş Birlikleri) lojistik, maddi ve askeri destek verdiği ifade ediliyor. Son 14 ay içinde YBŞ'ye gönderilen toplam silah yardımının 38 milyon doları aştığı belirtiliyor.

İRAN VE ABD'NİN PLANI


Iraklı Sünniler ile Şiiler ve Araplar ile Kürtler arasındaki çekişmenin derin bir ideolojik, tarihî, coğrafik ve güvenlik temeli çatışmalara dönüşmesine bir adım kala, Musul operasyonu ile bu süreci başlatmak isteyen İran ve ABD, Büyük Musul Operasyonu'nda Türkiye'yi masanın dışında tutmak için her yolu deniyor. Dini liderler üzerinden verilen sahte fetvalar, siyasi arenada verilen diplomatik mesajlar ve savaş çığırtkanlıkları arkasındaki tek neden Türkiye'yi sürecin dışında tutmak.

TSK, 1994'de Irak Kürt yönetimi başkanı Mesut Barzani'nin ve Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin KYB liderliği dönemindeki daveti üzerine bölgeye intikal etmiş, Irak topraklarında 11 askeri üs kurmuştur. Bugün Türkiye'yi masada istemeyen ve her türlü hileye başvuran ABD'nin de altında imzasının yer aldığı, İngiltere, Türkiye, KDP, KYB ve Türkmenlerin gözlemci statüsünde yer aldığı Ekim 1996'da imzalan Ankara anlaşması ile Türk askeri bölgede koruyucu kalkan konumuna gelmişti.

Bağdat yönetimi, 2003'den buyana Türk askerinin bölgeden çıkması için 8 kez Irak Parlamentosunda kararlar almış ancak Bağdat yönetiminin bu kararları ne Barzani, ne de Talabani tarafından uygulamaya konmamıştır. Irak eski Cumhurbaşkanı Maliki Kürt yönetiminin üzerine Dicle Operasyon Birliği ile geldiğinde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Bunu kabul etmeyiz” uyarısının arkasındaki neden 1994'den bu yana bölgede bulunan Türk askeri güçleri oldu.

Bağdat'ın kendisi ile çelişkiye düştüğü en önemli nokta ise şimdilerde yasal olmadığını ilan ettikleri hatta müdahale etmekle tehdit ettikleri Beşika askeri kampını geçtiğimiz yıl Irak Savunma Bakanı ziyaret etmiş ve çalışmaları incelemişti.

Kaynak: YENİ ŞAFAK/ ÇETİNER ÇETİN