Kendi uymadığı demokratik değerlerin aksine Avrupa’da bunu istemeyen ciddi normatif bir kesim var. Avrupa bu kesim üzerine inşa edeceği gerçek manada özgürlükçü politikalarla tek tip insan yaklaşımdan vazgeçmelidir ve küresel iddialarında bulunacaksa aşırılığı ve tektipçiliği kendisi için bir tehlike olarak görmelidir.
Bu Avrupa için, Avrupa’nın geleceği için gereklidir. Avrupa’da %10 luk bir nüfus müslümandır. Dolayısıyla İslam'ın Avrupa tarafından dışlanmadığı eşit vatandaşlık ilkelerinin gerçek manada tesis edildiği Avrupa için Müslümanlara terör üzerinden saldırılmamalıdır ve bu yönde yapılan provakasyonlara izin verilmemelidir.Tabii böyle bir Avrupa hedefinde samimiyet var ise...
Avrupa şuna karar vermelidir. Terörle mi mücadele ediyor, yoksa İslamla mı mücadele ediyor? Hatta samimiyetle gerçek ajandasını insanlık ile paylaşmalıdır.
Eğer terör ile mücadele ediyorsa İslami terör söyleminden vazgeçmelidir. Kilise’nin ve Fransız pozitivizminin dayattığı İslamla mücadele fikri ile arasına mesafe koymalıdır. Artık Viyana kuşatması gerçekten tarih kitaplarında kalmalıdır.Avrupa kendi toplumunu İslam ve Müslümanlar üzerinden korku, tepki ve endişelere yönetme yönteminden vazgeçmelidir.Çünkü toplumlar arasında Viyana sınırını yok sayalı çok uzun zaman olmuştur.
Avrupalı entelektüeller ve siyasetçiler bu mısır döngüyü aşmak zorundadır.2030'ların nüfus daralması ve yaşlanması kıskacındaki Avrupa için İslam Avrupa’nın bir gerçeği ve sosyal anlamda kazanımıdır. Bunu ilk olarak Avrupa’lı siyasetçiler daha sonra ise Avrupa toplumu sonuçlarını toplumsal sorunlar yaşamadan evvel kabul etmek durumundadır ve kabul edeceklerdir.
AB bir para ve ekonomik menfaat birliği imparatorluğudur. Bunun gereği olarak Avrupa aklı şunu empoze eder:.AB’nin akıl merkezinin bekçileri korunmalıdır. Tam da bu aşamada Avrupa’da iki farklı anlayış var. Birincisi; küçük Avrupa’yı korumanın peşinde, ikincisi ise Avrupa’yı zihinsel olarak dönüştürerek onu bir hristiyan birliği hüvviyetinden çıkarıp küresel iddiaları olan bir birlik yapma peşindedir.
Pekiyi Avrupa ulus devlet yapısına mı dönüyor?
Küresel sermayenin sınırları kaldırmak isterken burada milli devletçi bir anlayış çıkıyor. Avrupa’da büyük bir terör paranoyası ve mülteci paranoyası var. Bütün bunlar aslında Avrupa’nın kendi dışındaki milletlere bakışının bir yansımasıdır. Tektipçilikle ve paraya dayalı bir birliğin geleceği AB rüyası devam eder, ancak yarın para imparatorluğunun kodları değişirse bu birlik dağılmaya mahkumdur.
Ankara saldırısında ses çıkarmayan Avrupa Paris saldırısında teyakkuza geçmiştir. Bu Avrupa’nın kendi içine kapanma yolunda olduğunun en bariz göstergesidir.
Charlie Hebdo saldırısında Avrupa’lı liderlerin kenetlenişini Türkiye’deki onlarca terör saldırısnda görmedik. Bu Avrupa’nın çifte standardının göstergesidir.
Avrupa büyümek istiyorsa, bu ikilemlerinden vazgeçmelidir. Terör ile İslam’ı yan yana getiren sölemlerden vazgeçmeli, Avrupa’yı frenleyen BILD AKLINI artık dinlememesi gerekir.
Refahı özgürlüğü paylaşmadıkları o milyonlar Avrupa’nın kapılarına dayanınca ne olacak?
Avrupa bu dönüşümü yapacaksa Türkiyenin tecrübelerinden faydalanmak zorunda. Hem terör konusunda hem de göçler konusunda Türkiye’nin Avrupa’ya katkısı çok büyük olur. Ama öncelikle burada Avrupa para imparatorluğunun aklını sorgulamalı ve reel politik ekseninde geleceğini belirlemelidir.
Yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı ile mücadele edecek bir zihniyetin geliştirilmesi Avrupa’nın en acil ihtiyacıdır.
Metin Külünk