Değerli okurlarım, hepimiz defalarca aynı sahneyi izledik. Farklı zamanlar, farklı aktörlerle. Ama hep aynı senaryo. Medyamız öylesine süslü karelere odaklanıyor ki, masada konuşulanların özü ise maalesef gölgede kalıyor. Hatırlarsanız bundan tam iki yıl önce Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Elon Musk’la Türkevi’nde bir araya gelmişti. Çocuğunu kucağına alarak gelmişti Musk, rahat tavırlarıyla samimi görüntüler verdi. O gün manşetler bu karelerle doldu, Türkiye’de Musk adeta dost hatta kahraman ilan edildi. Oysa masada çok daha kritik konular vardı: Tesla’nın yeni fabrikasının Türkiye’ye kurulması, ileri teknoloji yatırımları gibi. Bugün hâlâ ortada ne fabrika var ne de somut adım. Musk’ın İsrail Filistin savaşının patlak verdiğinden kısa zaman sonra Tel Aviv’e koşması, aslında kimin yanında durduğunu açıkça gösterdi. Yani baştan beri bu belliydi aslında ama bize şirinlik yaptı ya o bize yetmişti.
Şimdi benzerini BM Genel Kurulu sırasında gördük. Trump’ın jestleri, pozlar, sandalye çekmeler medyada öne çıkarıldı. Ama asıl mesele, Türkiye’nin enerji ve savunma alanındaki çıkarlarıydı. Filistin konusu zaten tüm dünyanın sorunu olması gerektiği için oraya hiç değinmiyorum bile. Çünkü orada bir savaş yok, tüm dünyanın izlemekte olduğu bir katliam var!
Gözlerimize medyamızda sadece şovlar sokulmaya çalışılırken tam da o noktada devreye Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan girdi ve o cilayı almak zorunda kaldı. Karakteri milletin gözünün bu denli cilalanmasına izin vermedi. Belki de bu millet bu yüzden kendisini bu kadar sevdi, değer verdi.
Zirve sonrası basın toplantısında öyle sözler söyledi ki, süslü manşetleri bir kenara bıraktı, masanın gerçeklerini kamuoyunun önüne koydu:
“Şu anda diyelim, F-35 ve onun yanı sıra almayı beklediğimiz, KAAN’ın motorları var; bekliyor! ABD Meclisi’nde, ABD Kongresi’nde. Onların lisansı durmuş durumda. O lisansların geçmesi lazım ki KAAN’ların üretimi başlayabilsin. Bütün bunların hâli bir teknik konu iken aslında sistemik olarak bizim Amerika ile olan ilişkimizde sınırlamaların olması, bizi ister istemez daha farklı araçlar içerisine itecek uluslararası sistemde. Kendi yeteneklerimizi zaten geliştiriyoruz, orada bir problem yok. Ama hiçbir ülke kendi geliştirdiği yetenekle tamamen kendine yeterli olmuyor. Muhakkak hem ittifak kültürü hem savunma sanayii ekosistemi içerisinde olmanız gerekiyor. Geçen gün bir toplantıdaydım, orada da Amerikalılar, Baykar’ın ürettiği teknolojinin ABD içinde bir üretim alanı olabileceğini talep ettiler.”
Bu sözler, sadece teknik bir durum tespiti değil. Türkiye’nin milli uçağı KAAN için motorların ABD Kongresi’nde “lisans engeli” nedeniyle bekletildiğini ilk kez bu açıklıkla dile getirdi. Yani Türkiye kendi savaş uçağını geliştirse bile en kritik parçasında ABD’ye bağımlı bırakılıyor. Fidan bununla da kalmadı, meselenin “sistemik” olduğuna dikkat çekerek Washington’un Türkiye’yi ittifak hukukuna aykırı şekilde sınırladığını, Ankara’nın bu yüzden yeni arayışlara yönelmek zorunda kalabileceğini de ifade etmek isteyebilir.
Daha da önemlisi, ABD’nin Baykar teknolojisinin kendi topraklarında üretilmesini istediğini kamuoyuna taşıdı. Bu, Türkiye’nin savunma gücünü Washington kontrolüne çekme girişiminden başka bir şey değil. Fidan bunu gizli kapaklı konuşmadı, bilerek açıkladı. Çünkü biliyordu ki millet buna izin vermez. Haklı da çıktı; tüm platformlarda Fidan’ın basın açıklamasının altında yapılan yorumları isterseniz siz de inceleyebilirsiniz. İşte bu noktada yaptığı şey, diplomatik bir hamle olmaktan çıkıp içerdeki desteğe yaslanan stratejik bir çıkışa dönüştü.
Kısacası Hakan Fidan “Bizim taleplerimizi yerine getirmiyorsunuz, biz de sizin dayatmalarınıza boyun eğmeyeceğiz” demek isteyerek kamuoyuna yaptığı açıklamada milleti uyandırmış oldu. “Bu millet buna izin vermez” mesajını hissettirdi. Bu açıklama, yalnızca dış politikaya değil, aynı zamanda içerideki iradeye de güvenmenin işaretiydi.
Bugün sorular nettir: KAAN motorlarının önündeki lisans engeli nasıl aşılacak? Baykar üretimi ABD’ye mi kayacak, yoksa Türkiye kendi bağımsızlığını mı koruyacak? CAATSA yaptırımlarında Türkiye lehine adım atılacak mı? F35 konusu nasıl netleşecek? Etrafımız doğal gaz üreticileriyle doluyken neden ABD’den daha pahalı enerji almak zorundayız?
Manşetlerdeki süslü kareler gelip geçicidir. Ama masada alınan kararlar, verilen tavizler ve gösterilen direnç milletin geleceğini belirler. Hakan Fidan’ın çıkışı bu açıdan önemlidir: Türkiye içeride kendi iradesine sahip çıktığı sürece, ancak o zaman dışarıda masada da dik durabilir.
Fidan’ın sözleri, sadece bir açıklama değil; ABD’nin dayatmalarına karşı kamuoyunu masaya çağıran stratejik bir mesajdı.
Umarım kendisi vermiş olduğu bu mücadelede içeride yalnız değildir.
Saygılarımla,
Saadet Koral