İster Allah vergisi ( ! ) deyin isterse genetik yapılarında var deyin…
Kimsenin IQ’su ( zeka seviyesi ) bir diğerinden ne bir fazla ne bir eksik…
Hangi bilim dalını sorarsanız sorun, hangi mesleği danışırsanız danışın, hangi ekonominin nasıl yürüyeceğini bilmek istiyorsanız onlara sorun..
politika zaten herkesin değil profesör, ordinaryüs olduğu alan…
Teorik olara böyle de, gel gelelim uygulamada, pratikte hiç de öyle olmadığı aşikar.
Kısaca atalarımız bu konuda, “Lafla peynir gemisi yürümez” demiş olsalar bile bedava çay içiliyor en azından.
Bir toplantıda, seminerde, sempozyuma katılıp kelle sayımı yapıldığında bir sayının karlılığı olunabiliyor en azından…

İş böyle olunca ben kimi dinleyip, kimin fikirleri hakkında kafa yormam gerektiği konusunda oldukça uzmanlaştım.
Kendime göre kriterler koydum. Dünyanın en güzel fikrine de sahip olsa kriterlerime uymadığı için yok sayıyorum.
Çünkü herkes kurtarıcı gibi görünse de asılında devlet dairelerindeki gibi “ Yangından İlk kurtarılacak” hantal, dolap görümünde insanlar.

Hasta adam fikir üretir mi, üretti diyelim, sağlıklı olur mu, olmaz…
Nasıl hasta?
Ben bilmem kayıtlarda bilmem kaç yıldır hasta yazıyor, o halde resmen bu insan hasta.
Yok hasta değil de çalışmamak için böyle bir yola başvurmuş ise sahtekar yalancı..
O halde sahtekar, yalancı insanın sözüne fikrine güvenilir mi, güvenilmez…

Aile Reisi ya da reisin eşi, karı koca iki çocuğunu yetiştirip el içine katamamış…
Başımıza sosyolog kesiliyor. Sosyal patlamadan dem vuruyor…
İnsana demezler mi senin patlama içinde olmuş da haberin yok galiba kalkmış koca koca ülke yönetimlerine laf üstüne laf sokuyorsun, fikir üretiyorsun; kalsın, ben almayayım…

Yaşadığı ülkenin sosyolojik, politik, ekonomik gelişmelerinden habersiz, Sultan Ahmet Cami’de dilenip Kumkapı meyhanelerinden bahşiş veren misali, kalk 3 bin km uzaktaki Türkiye’nin yatırımlarına, köprülerine, tüp geçitlerine laf söyle…
Senin ahlak tüpün patlamış, ne demek istiyorsun anlamıyorum ama bu durumu örnekleyecek olursak;
Bir gün yukarıda bahsettiğim insanların dışında zannettiğim bir şahısın bahçesini görünce karar verdim kimi dinleyip kimi dinlememeye.
Yıllardır bakımsızlıktan bahçe taşları çökmüş, karanlıkta iki adım atmaya kalksan bahçede oluşan çukurlardan birine düşüp kafayı gözü yarma ihtimali yüzde yüz olan bir bahçe…
Yaptıramadık işte, dedi…
Gerek yok usta bulmaya, ev bürosu kumu bedava getiriyor, en elinden iş gelmez insan bile eski taşları kaldırır, üstüne serse bu rezilliği çekmez türden…
Bu kusuru yetmemiş gibi kalk sen Hollanda’nın bilmem nesini, Türkiye’nin köprülerini eleştir…
Ne demişler, Aslan yattığı yerden belli olur, bunun için zengin vs olmaya gerek var mı, yok!
Yattığı yere, bahçesine bakmayan biri sokağına, ülkesine bakar mı, bakmaz! O halde bu tür insanların da fikirlerine değer vermiyor, söylediklerini yazdıklarını takip etmiyorum…

Ve bu tür inanlar şimdi Hollanda siyasetini yemişler yutmuşlar gibi kalkmışlar tarihi bile henüz belli olmayan Türkiye’de Başkanlık için yapılacak referandumda ‘ Evet- Hayır’ yarışına.
Hop Orda durun bakalım, yazdım sosyal medyada paylaştım, buraya da yazıyorum:

‘Evet‘ veya ‘Hayır’ dersin bu senin en doğal hakkın ve demokrasiye inanmışlığını gösterir. Seninle hemfikir olmayana adi, vatan haini, geri kafalı / zekalı, aptal, yobaz,satılmış, dönek vs dersen bu da senin hazımsızlığını, şerefsizliğini gösterir. İnsanlar doğarken, ölürken, mezarda falan değil, bir kefene girince; iki seçim için sandık başına gidince eşittir.
Öyle namus, ahlak ,doğruluk çığırtkanları var ki, yaptıklarını anlatsam havsalanız almaz!
Dünya genelinde bir yarışma yapılsa birinciliği Avrupalı Türkler alır, Hollanda’ya gelişleri, sahte evlilikler, boşanmalar, sigorta şirketlerini dolandırmalar; kafayı yemiş numarası ile malulen emekliler, abisinin evladı görünen kardeşler, sübvansiyon çeteleri, etkinlik kurtları, dernek fareleri, vakıf sıçanları, federasyon böcekleri…
Acaba, bu yazı bir giriş olsa da yazmaya başlasak mı?

YAVUZ NUFEL