Avrupa'daki ülkeler İnsan Hakları Bildirgesi'nin maddelerinin olağanüstü koşullarda askıya alınmasını veya yok kabul edilmesini tartışıyor. Çünkü böylesi bir uygulama mevcut.

Özellikle savaş koşullarında ve o ülkeyi tehdit eden konularda ilgili ülkeler Avrupa konseyi'ne başvurarak bu tür haklar talep edebiliyor.

Buradaki ana mesele, bu taleplerin ülkelere çeşitli keyfi uygulamaları getirip getirmeyeceğidir. Öyle ki, Fransa Paris saldırılarından sonra bu hakkı bizzat talep etti. Özgürlükleri beşiği olarak adlandırılan Fransa, kendi meclisinde çok daha önemli bir karara imza attı. Çıkardıkları olağanüstü hal yasası ile kendilerine tehdit olarak gördükleri medya organlarını hiç bir koşul ve neden göstermeksizin süresiz kapatabiliyor. Bundan çok daha önemlisi ise bu yasayla Fransa hükümeti kamu düzenini bozacak cami, dernek ve organizasyonların kapatılabilmesine olanak da sağlıyor.

Cumhurbaşkanı François Hollande tarafından ilan edilen olağanüstü halin 3 aya kadar uzatılmasının önünü açan yasa tasarısı parlamento tarafından kabul edilmişti. Yeni olağanüstü hal yasasına göre güvenlik güçleri, makul şüphe gerekçesiyle hiçbir kanıta gerek duymadan aramalar yapılabilecek. Ancak aramalar, avukat, hakim, milletvekilleri, senatörler ve gazetecilerin iş yerlerini kapsayamayacak. Yasaya göre terör propagandası yapan internet siteleri ve sosyal medya ağları da kapatılabilecek. Kamu düzenini tehdit ettiği düşünülen kişiler ev hapsinde tutulabilecek ve terörizmle ilgili olduğu değerlendirilen kişilerin etraflarıyla iletişimi kesilebilecek.

Avrupa'nın bu keyfi uygulamaları yıllardır ders kitaplarında okutulan on binlerce barış metninin ve bildirisinin nasıl bir anda sıfıra indirgenebildiğini bizlere özetliyor. Oysa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; "İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına..." Şeklinde başlayan bir önsöze sahip.

Anlaşılabileceği gibi bu ve bunun gibi binlerce metin sözde insana en kutsi hakları verirken, özünde işler terse gittiği an rafa kaldırılıyor. Ülkemizde Avrupa çığırtkanlığı yapan güdümlü medya ise özgürlüğün ihlal edildiği bu gibi konularda kamuoyu oluşturma görevini yerine getirmiyor. Getirmediği gibi son derece öznel bir üslupla çifte standart bir tavır izliyor.

Avrupa'da terör tehdidi bahanesiyle Müslümanlara yönelik keyfi uygulamaların getirilmeyeceğini, Müslümanların özgürce ibadet haklarına müdahale edilmeyeceğini, kamu düzenini bozuyor diyerek, sözde teröristlerin bulunduğu iddia edilerek camilerin kapatılmayacağını kim garanti edebilir?

Bu uygulamalardaki ana hedef Müslümanlardır. Amaçlanan ise Müslümanların Avrupa'daki etkinliğini bozmak, Müslümanları yıpratmak ve sayılarını azaltmaktır.

Metin Külünk